Hollywood’un cenazecisi
Yalansız iktidar olmaz. Doğrular zayıflıkları da ortaya çıkarır. Zayıflık ise iktidarı zedeler. Güç ile yalanın bu sıkı ilişkisi, Graham’ın birinci keşfi.
“Erkekler çekici buldukları kadını severler, kadınlar ise sevdikleri erkeği çekici bulurlar.” Bir yerlerde okuduğu bu cümle, Graham’ın ikinci keşfi.
Ardından iki şeyi terketmiş Graham: Yalanı ve ilişkilerdeki erkek dizgesini. Bu, “iktidar”ı ve “sevgili”leri de terketmek aynı zamanda.
Graham’ın video kamerası, başkalarını doğrularını arıyor. Bu doğrularla tanımaya çalışıyor insanları. Bir iktidar ilişkisi değil, iletişim arıyor o. Dokuz yıl sonra “değişmiş” olarak karşılaştığı arkadaşı John’ın, “her ne ise” diyerek küçümsediği iletişimi.
John’ın böyle demesi “doğal” aslında. O, çalıştığı işyerine ortak olmayı başarmış, evi, parası ve karısı olan bir avukat. Bir sevgilisi de var: Karısı Ann’in kızkardeşi Cynthia. “İyi kazanan güçlü bir erkek” olmak yetiyor ona. “Erkeklik” evrensel: John istediği için Ann işinden ayrılmış. Cynthia ise reddediyor bu isteğini, “böyle bir konumu yok” çünkü.
Cynthia bir renk. John için öyle. Kendisi için de öyle. Çizdiği resimlerde bolca kullandığı kırmızı değil ama. Daha çok sarı. Bir uyarı Cynthia: “Önüne gelenle yat” ile “kimseyle yatma” arasında bir uyarı. Graham’ın kamerasına “günah çıkarana” kadar, sarı çoğunlukla yeşile dönüyor. Kendini anlatmanın neye yaradığını farkediyor Graham’ın sorgusunda. Yeşil kırmızıya dönüyor. Sarı baki.
Ann sürekli kırmızı. Çöplerin bu kadar çok olduğu, Etiyopya’daki çocukların açlıktan öldüğü bir dünyada, seksin bir anlamı olmadığını, fazla önemsendiğini söylüyor. Biraz haklı. Biraz da haksız. Seks önemsiz değil. Ama abartılıyor. Ann’in derdi de seksin kendisiyle değil, çevresiyle ilgili zaten.
Çevresi duyguyla donatılmamış bir seks önemsiz. Ama duygular da tanımaktan geçiyor. Graham tanıyarak sevmeye çalışıyor. Video pasif bir etkinlik bile olsa (ıpkı Graham’ın seyrederek doyuma ulaşmaya gibi), terapistlerden daha çok işe yaradığı kesin. Kamera yalanı sevmez çünkü. İyi oyuncu, inandıran oyuncudur. Graham’ın sorguladığı kadınlar, kamerasını inandırdığı için doğrular. John’ın tespiti yerinde: Graham “Hollywood’un cenazecisi” gibi. Ama ölüyü gömmeye değil, diriltmeye çalışıyor o. Ann’in sorgusunda, farkında olmadan rolleri değiştiklerinde, gerçek bir iletişim kuruluyor. Hep soran ve dileyen olmuştu Graham. Oysa iletişim karşılıklı. Kendini anlatmaya başladığında, ölü diriliyor! Ann ve Graham, bizzat öldürdükleri cinselliklerini canlandırıyorlar yeniden...
Soderbergh çok genç bir yönetmen. 27 yaşında. Cannes 1989’da en iyi film seçilen ve uluslararası eleştirmenler ödülünü kazanan Seks Yalanları’nı, bağımsız bir yapım olarak, Hollywood dışında çekmiş. Özgünlüğü ve önemi, biraz da bundan kaynaklanıyor. Özyaşamsal kaynakları bulunan filmini, daha çok bir roman gibi kurmuş Soderbergh. Kalemi de, (Walt Lloyd’un kullandığı) kamerası kadar güçlü.
Seks Yalanları’nın en güçlü yanı oyunculuklar. Cannes’da aldığı ödülü fazlasıyla hak eden James Spader, Graham’ın gözlerini konuşturuyor. En az onun kadar başarılı Andie MacDowell da, Ann’in yüzünü. Peter Gallagher ve Laura San Giacomo, John ve Cynthia’yı hakkıyla getiriryorlar önümüze. Söylenenler ile söylenmeyenlerin gerilimini yaşatıyorlar hepsi... “Barkuşu”na da özel bir selam!..
Soderbergh’ün filmi, ilk planındaki sevimliliğini sonuna kadar sürdüren, (ironisi gibi) ince koşut kurgular ve geriye-dönüşler içeren bir film. Üzerine konuşulacak çok şey içerse de, sinema diline çok yeni bir şey katmıyor. Yalınlık Soderbergh’ün keşfi değil. Abartmaya gerek yok, tıpkı seks gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder