15 Ocak 2008 Salı

Altıncı His

Anne, görüyorum!


Ünlü doktor Malcolm Crowe, çocuk psikolojisi alanındaki olağanüstü başarıları ve sorunlu çocuklarla ailelerine yardım ederken ortaya koyduğu mesleki mükemmellik nedeniyle Philadelphia valisinden özel bir ödül aldığı gece, evinde karısı Hannah’yla başbaşa kutlama yaparken, yardım edemediği için giderek kötüleşmiş olan eski bir hastasının saldırısına uğrar.
On dört yıl önce, anne-babası boşanırken yaşadığı korkular yüzünden getirildiği kilinikte, Malcolm’un “muhtemel duygulanım bozukluğu” teşhisi koyduğu ama sonradan ihmal ettiği için ruh sağlığını tamamen yitirmiş olan Vincent Gray, Hannah’nın gözleri önünde önce Malcolm’u vurur, sonra da intihar eder...
Ertesi sonbahar Malcolm, yine Philadelphia’da, bu korkunç olaya yol açan eski hatasını en azından kendi vicdanında telafi etmek ümidiyle, tıpkı Vincent gibi anne-babası boşanmış olan sorunlu bir çocukla ilgilenmeye başlar: Akut endişe, sosyal soyutlanma ve muhtemel duygulanım bozukluğu teşhisi konmuş olan 9 yaşındaki Cole Sear, annesinin iyiniyetli gayretlerine rağmen, resim dersinde tornavidayla öldürülmüş bir adam çizmek gibi sıradışı tavırları ve iletişim kurma zorluğu yüzünden, arkadaşları tarafından dışlanmaktan ve deli damgası yemekten kurtulamamış, giderek daha çok içine kapanmıştır.
Sorunlarını kimseye anlatmayan küçük Cole, yaşına göre epey olgun ve soğukkanlı bir biçimde asıl sırrını saklasa da, kendisine içtenlikle dostça yaklaşan Malcolm’a içini döker sonunda: “Her yerde ölü insanlar görüyorum, benimle konuşuyor, onlara yardım etmemi istiyorlar, çok korkuyorum, lütfen beni rahat bırakmalarını sağla.”
Vurulduğu geceden beri karısı Hannah’yla da belirgin bir kopukluk yaşayan Malcolm, bu çocuğun korkularını yenmesi için herhalükarda yardım etmeye kararlıdır, ama tabii ki onun bu anlattıklarına inanamaz, oysa kendisinin inanmak istemediği daha başka gerçekler de olduğunu zamanla farkedecektir...
“Altıncı His”, final sahnesinde ağır bir son darbe indirdiği seyircilerin, eğer seyir zevkini mahvetmek gibi bir kasıtları yoksa, filmi henüz görmeyenlere anlatmadığı “beklenmedik gerçek” üzerine kurulu aslında. Herkesi “ters köşeye yatırdığı” kulaktan kulağa yayıldıkça başlı başına bir “gizemli efsane” haline gelen bu son sahnenin yarattığı şaşkınlık, kuşkusuz filmin en önemli kozu. Ama ilk seyrettiğinizde senaryonun büyük sırrını öğrendikten sonra, filmi bir daha seyrederek, yönetmenin iki saat boyunca bu gerçeği size hiç çaktırmadan hikayesini aksaksız anlatmayı nasıl akıllıca başardığını görmek de ayrı bir keyif veriyor doğrusu...
28 yaşındaki Hint kökenli Amerikalı yönetmen Night Shyamalan, üçüncü filmi olan “Altıncı His”te, usta görüntü yönetmeni Tak Fujimoto’nun belirgin katkısıyla baştan sona merak ve tedirginlik duygularını ayakta tutan gergin bir atmosfer kurarken, inandırıcı karakterler haline getirdiği doktor ile çocuk arasındaki ilişkinin gelişimini de ölçülü bir duygusallıkla işliyor.
“Altıncı His”, bilinen türden bir korku-gerilim filmi olmadığı gibi, alışılmış biçimde bir yetişkin-çocuk dostluğu filmi de değil. Seyirciyi koltuğundan sıçratacak “ani vuruş”lar kadar, gözyaşı dökmeye zorlayan “uzun dokunuş”lardan da uzak duruyor, hem gerilim, hem dramatik etki açısından özgün bir hava yakalıyor.
Son dönemdeki birkaç vasat çalışmadan sonra, bu filmde Malcolm rolüyle oyunculuk gücünü bir kez daha gösterme fırsatını çok iyi değerlendiren Bruce Willis’ın deyişiyle, “karanlık ve aydınlık anları, karakterlerin hayatlarındaki normal ve normaldışı olayları mükemmel biçimde dengeleyen” bir film bu.
Shyamalan, olabilecekleri önceden hissetmenin getirdiği tedirginliğin yanısıra, yetişkinlerin “birşeyleri kaybetme” tehlikesi yüzünden, çocukların ise “bilinmeyen” karşısında duyduğu “gerçek korkular”dan yola çıktığını söylüyor: “Korkulardan kurtulmak için, onlarla yüzleşmek, onları paylaşmak gerek.”
Filmin merkezinde duran bu temayı seyirciye aktarmak için oyunculara büyük iş düşüyor ve tecrübeli Bruce Willis’ın yanısıra, henüz 11 yaşında olan Haley Joel Osment da bu açıdan müthiş bir başarı yakalıyor, sakin ama etkili bir oyunculukla Cole’un korkularını ve acılarını hissettiriyor.

Hiç yorum yok: