Kötülük çiçekleri...
Öyle filmler vardır, aslına bakarsanız şematiktir, hatta belki en yavan ve yaygın kalıpları kullanır, ama gene de sizi avcunun içine alır, eğer karakterlerine ve hikayesine inandırabilirse sürükleyip götürür, çünkü en dibine bakıldığında hayat da biraz “kalıp”lardan ibarettir zaten...
Jan Guillou’nun kendi hayatından izler de taşıdığı söylenen popüler romanından uyarlanan “Ondskan”, bu yıl yabancı film dalında Oscar adayı olduğunda verilen İngilizce ismiyle “Evil”, kulağa eksik gelse de doğru bir çeviriyle “Kötü” ya da “Kötülük”, ülkemizde yakıştırılan ismiyle “Şeytana Karşı”, işte tam da böyle bir film: Her fırsatta bir terbiye bahanesi bularak dakikalarca acımasızca kemer dayağı atan otoriter üvey baba, evladının maruz kaldığı bu zulme yüreği kan ağlasa da evliliği bozulmasın diye göz yummak zorunda kalan zayıf anne, hayatına damgasını vuran aile içi baskı ve şiddetin acısını sokakta ya da okulda şiddete meyilli bir isyankar delikanlı olarak çıkaran dışı sert içi kırılgan genç, katı kuralların hakim olduğu bir yatılı okulda hem ayak işlerini yaptırarak rahat etmek hem de sadistçe bir keyif almak için küçükleri sözde eğitim düzeni adına öğretmenlerin sessiz onayıyla ezen büyükler... Kimbilir kaç romanda, kaç filmde, kaç hayat hikayesinde karşımıza çıkmıştır bunlar... Ama işte burada, biraz abartılı bir keskinlikle oynanmış olsa da, bariz bir köşelilikle ilerlese de, yine kendi dünyasını kuran, kendi insanlarını yaratan, kendi hayatını yaşatan bir filmle çıktıkları için karşımıza, “böyle şeyler oluyor maalesef” dedirtiyor...
İsyankar delikanlı Erik, karışıtığı son kavgada şiddetin ölçüsünü kaçırınca atıldığı okuldan sonra, liseyi bitirebilmek için, annesinin eşya satarak parasını denkleştirdiği saygın bir erkek okuluna gitmek zorunda kalıyor, ama nerdeyse tamamen soylu ve zengin aile çocuklarının devam ettiği bu okulda da, öğrenci birliğinde hüküm süren büyük sınıfların küçüklere angarya ve ceza yöntemiyle uyguladıkları zulme maruz kalıyor, keyfi taleplere boyun eğmedikçe, okuldan atılmamak uğruna iğrenç saldırılara ve feci cezalara katlanmayı göze alıyor, bu sancılı süreçte sadece çekingen ve çelimsiz olduğu için itilip kakılan zeki oda arkadaşının içten dostluğundan ve okuldan atılma pahasına gizlice aşk yaşadığı hademe kızın sevgisinden manevi destek alabiliyor, ama kendisine acı çektirenler karşısında gitgide bir patlama noktasına doğru ilerlediği de görülüyor...
İsveçli yönetmen Mikael Hafström, bu dokunaklı ve gerilimli hikaye boyunca, inandırıcılık yolunda boğucu bir ortam kurarak, şiddeti epey sert şekilde yansıtarak, sık sık ana karakterinin derin ifadeli yüzüne odaklanarak, baştan sona sakin ve gergin bir anlatım kuruyor. Genç oyuncu Andreas Wilson, hem çocuksu bir masumiyet, hem de soğukkanlı bakışların ardında her an kükreyebilecek bir öfke barındıran yüzüyle, karşısındakiler kadar seyircileri de “ne zaman saldıracak acaba?” diye diken üstünde tutan bir karakter yaratıyor...
Evet, “klişe” olarak görülebilecek tipler ve olaylar içeren, yer yer fazla bariz bir kesin çerçeveye sıkışan, ama heyecana kapılsa da çok müsait olduğu halde duygusal abartmalara hiç meyletmeyen, belki düz ama sağlam bir hikaye örgüsüne dayanan, gösterişsiz ama doğrudan hedefi bulan bir üslup taşıyan “Şeytana Karşı”, çok etkileyici bir film...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder