Zengin bir görsel menü...
Hem son dönemin parlak yıldızı Jennifer Lopez’in başrolde oynaması, hem de çarpıcı şiddet görüntüleri içermesi nedeniyle Amerika’da kendisinden çok söz ettirdiği için ülkemizde de merakla beklenen Hücre, muhtemelen bu ay hakkında en çok konuşulan filmlerden biri olacak: Seyredenin fikrine ve zevkine göre, ya “bomba”, ya “balon” olarak!..
Aradan çıksın diye en başından belirtmekte yarar var: Jennifer Lopez, U-Turn filmindeki kısa etekli kırmızı elbisesi ya da Grammy törenindeki Versace tasarımı yeşil kostümü kadar iddialı olmasa bile, Hücre’de de hayli ilgi çekici kılıklara bürünüyor, ama oyunculuğu Out of Sight’ın gerisinde kalıyor. Neyse ki şansı var, Vince Vaughn’dan Vincent D’Onofrio’ya, hatta Marianne Jean-Baptiste’ten Jake Weber’e kadar uzanan kadro da, onun üzerine çıkan bir oyunculuk sergileme fırsatı bulamıyor!
Filmin en belirgin özelliği “uçmaya” müsait bir açık alana sahip olması, çünkü Mark Protosevich’in senaryosunun sunduğu “bir manyak katilin zihninde yolculuk” fikri, bir nevi “serbest atış” imkanı, hatta bizzat filmin yönetmeninin de söylediği gibi “herşeye açık bir tuval” sunuyor: Psikoterapist bir kadın, henüz deneme safhasındaki bir yöntemle, yakalandığı sırada komaya girmiş olan azılı bir psikopat katilin zihnine dalarak, yavaş yavaş suyla dolan bir cam hücrede boğularak ölmeye terkedilmiş son kurbanın yerini gösterebilecek ipuçları arıyor, ama karşısına çıkan korkunç ve karmaşık bilinçaltı manzaraları yüzünden kafası allak bullak oluyor!
Bir filin denizde yüzdüğü kola reklamı ya da REM’in Loosing My Religion klibi gibi ilginç çalışmalarıyla, her iki sektörde de parlak bir kariyer yaptıktan sonra ilk kez bir sinema filmi çeken yönetmen Tarsem de, tecrübeli ekibiyle birlikte, senaryonun neredeyse üçte ikisini kapsayan bu zihinsel yolculuklar boyunca bir psikopat katilin bilinçaltında bulunabileceğini düşündüğü ve muhtemelen derin anlamlar atfettiği (daracık odalardan saray tarzı mekanlara, deniz kenarlarından ateş çukurlarına, oyuncak bebeklerden sinek kuşlarına, duvar resimlerinden porno filmlere, parçalanmış bedenlerden sert seks manzaralarına kadar) her tür görüntüyü, fazlasıyla geniş bir yelpazeye (rönesans döneminden sürrealizm akımına, gotik mimariden avangard resme, Saudek fotoğraflarından Tarkovski filmlerine) yayılan kaynaklardan esinlenilmiş görsel tasarımlar üzerinde bir ressam serbestliği ve titizliğiyle çalışarak beyazperdeye aktarıyor. Yapım tasarımcısı Tom Foden’ın kurduğu görkemli setler ve daha önce Coppola’nın Dracula’sıyla Oscar kazanmış olan Japon modacı Eiko Ishioka’nın hazırladığı ilginç kostümler, özel efekt uzmanları Clay Pinney ile Kevin Tod Haug’un güçlendirici katkısıyla, görüntü yönetmeni Paul Laufer’ın hassas kamerasından yansıyınca, hem göz alıcı, hem akıl kurcalayıcı, alabildiğine zengin ve şaşırtıcı görüntüler çıkıyor karşımıza!
(Ayrıca, psikopat katilin, epey zengin bir “görsel mönü” arzeden zihninin dışında, sırtına taktığı halkalara geçirdiği zincirlerle kendisini tavana asarak bir kurbanının cesedinin üzerine mastürbasyon yaparak boşalması gibi sınır ve sinir zorlayan görüntüler de cabası!)
Ama filmin bütününe bakıldığında, hikayenin vasatlığı da, karakterlerin yüzeyselliği de, polisiye-gerilim unsurlarının zayıflığı da göze batıyor. Hücre’nin tek özelliği, psikopat katilin bilinçaltındaki yolculuğun yarattığı görsel heyecan oluyor, ki bu açıdan da özenle hazırlanmış özgün bir “çorba”dan ya da gayet iyi çekilmiş stil göstergesi bir “klip”ten söz etmek mümkün, ama bu haliyle bile seyredeğer bir “deneme” olduğu da kesin!..
İlk paragrafın sonundaki “ya bomba, ya balon” öngörüsüne gelince: Hücre’yi, Amerika’da “Hollywood’un son dönemdeki en sanatsal yapımlarından biri” olarak değerlendirenlerin sayısı az değil, ama gösterişli bir fiyasko olarak görenler de onlardan aşağı kalmıyor. Muhtemelen ülkemizde de, benzer bir ayrışma yaşanacak, rahatsız edici ama özgün görselliğiyle “yaratıcı” bir çaba olarak değerlendirenler kadar, bir sinema filminin bundan öte özelliklere sahip olması gerektiğini düşünerek şık bir gösteriden ibaret görenler de çıkacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder