Kaçış adası...
1941 ilkbaharında, sekiz İtalyan askeri, küçük bir Yunan adasını ele geçirmek üzere Garibaldi adlı bir gemiyle Ege’ye gönderilir. Ama adadaki köy bomboştur, üstelik çevrede hiçbir hayat belirtisi de yoktur. Gemileri torpillenerek batan ve telsizleri bozulan askerler, dünyayla tüm bağlantıları kesilmiş olarak bu ıssız adada kalakalmıştır. Ama yalnızlıkları uzun sürmeyecektir:
Onların geldiğini gördüklerinde, daha önce bütün erkeklerini esir alıp götüren Alman askerlerinin geri döndüğünü sanarak dağa kaçan ada halkı, birkaç gün sonra köye geri döner. Beklenmedik bir biçimde, askerler işgalciliğe, köylüler da mazlumluğa niyetli olmayınca, kaynaşmakta zorluk çekmezler. Ada halkı ile köyün mecburi sakinleri, savaşı unutarak dostluk içinde birbirlerine alışırken, küçük mutluluklar, aşklar, çekişmeler ve gündelik uğraşlarla hayat sürüp gitmeye başlar. Adanın dışındaki dünya yeniden kendisini hatırlatıncaya kadar...
İtalyan yönetmen Gabriele Salvatores, 1992 yılında en iyi yabancı film dalında Oscar kazanan “Akdeniz”de, esir almaya gittikleri ada halkıyla birlikte yaşamaya başlayan askerlerin çevresinde, askerlik ve savaş olgularını alaya alıyor, dostluğun ve barışın altını çiziyor, özellikle de Akdeniz insanlarının kardeşliğini vurguluyor. Gerçi, bir gece adaya gelen Antalyalı balıkçı Aziz’in, askerleri esrarla uyutup silahlarını çalarak kaçması yüzünden, Türkler yine pek iyi anılmıyor gibi gelebilir, ama neyse ki, Aziz giderken onlara bir miktar esrar bırakmayı da ihmal etmiyor. Ve askerler, “silahlar her zaman böyle şeylerle değiş tokuş edilebilse hayat ne güzel olurdu” diyerek, Salvatores’in çeşitli ayrıntılarla filme sindirdiği “68 ruhu”nu yaşamaya devam ediyor: Esrar çekerek, dans ederek, aşklarını özgürce yaşayarak, her türlü otoriteden uzakta hayatın tadı çıkarırken, dünyayı ve kendilerini de yeniden sorguluyor...
Ve finalde, her şeye rağmen umut besleyerek “İtalya’nın yeniden kuruluşuna katkıda bulunmaya” gidenlerden bazıları adaya geri döndüklerinde, “dünyayı değiştirmemize izin vermediler, biz de, ‘tamam siz kazandınız ama biz suç ortağınız olmak ve size benzemek zorunda değiliz’ diyerek kaçtık” diyor. Bir protesto ifadesi olarak “kaçış” tercihini ele alan yönetmen Salvatores, toplumdan tümüyle kaçmak mümkün olmasa bile, “genel tektipleşmeden, kayıtsızlıktan, tüketim çılgınlığı ve beyin yıkamadan kaçılabileceğini” savunuyor.“Akdeniz”, insan sıcaklığını ve umudunu, yenilseler de teslim olmayanların onurunu beyazperdeye taşıyan, herkesin kendi “ada”sını temiz tutabileceğine ve hayattan küçük tatlar alarak mutlu olabileceğine dikkat çeken, mütevazı ama etkileyici bir “itiraz ve ikaz” filmi. “Kaçmak” için birebir yani...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder