Her şarkı söyleyen Madonna olamaz…
Hürriyet Heykeli’nin yüzüyle başlıyor Çalışan Kız, kamera yavaşça açılıyor geriye, sonra dönüyor ve ilerlemekte olan bir gemiye doğru süzülüyor; bu gemi, sabahın köründe, “9’dan 5’e” işlerine koşturmaktan bitkin ve bıkkın insanlarla doludur; ve hepsi de işleyen çarkın kölesidirler…
Filmin son planı da, o büyük kuruluşta, sonunda özel bir oda kapmış olmanın sevinciyle arkadaşını arayan (eski) sekreter Tess’in penceresinden dışarı süzülen kameranın, önce odanın olduğu katın tümünü, giderek tüm gökdeleni, sonra sonra tüm New York’u gösteren kadrajıyla kapanıyor; Tess’in odası da, bu arada gitgide küçülmüş ve sonunda kaybolup gitmiştir binlerce pencere, oda, bina arasında…
Simgesellik taşıyan bu iki planın arasını, ne yazık ki, aynı biçimde dolduramamış, Dustin Hoffman’lı Mezuniyet (The Graduate) ve Meryl Streep’li Silkwood’undan hatırlayacağınız yönetmen Mike Nichols…
Oysa, “sürpriz parti”lerin bile sürpriz olmaktan çıktığı, yuppie’lerin “halk iktidarı şerefine” tekilla içtiği bir ülkede geçiyor öyküsü. Ve Nichols da biliyor “birçok New York olduğunu” bu dünyada. Ama o, sıradan ve kaliteli bir Hollywood filmi çekmekten yana yapmış seçimini. Olsun. Elinde, çocuksu güzelliği, her dem hüzünlü gözleri ve değişik oyunculuğuyla Melanie Griffith var. Sonracığıma, “İndiana Jones” Harrison Ford, ve de “erkeksi kadın” Sigourney Weaver da, bir güzel döktürüyorlar. Eh, Michael Ballhaus denen kamera ustası da cabası (bu Ballhaus, şimdiye dek Von Trotta’dan Schloendorff’a, Lilienthal’dan Scorsese’ye, bir sürü önemli yönetmenle çalışmış olup, bendenizin “özel star”larından biridir; zaten, özellikle –şu ara piyasada Geç Saatler adıyla bulunan- After Hours’ı görüp de hayran olmamak mümkün değildir)…
Nichols çevresinde dolanıp, derinlemesine ele a(la)madığı iş dünyası, ne hoş malzeme aslında! Orada, kadının yerini, erkek egemenliğinin yanı sıra, statükonun belirleyiciliğini, ne “cevher”lerin o çark içinde harcanıp gittiğini (bakmayın siz filmin “happy end”ine!), öyle ballandıra ballandıra değil, mesela bir Wall Street düzeyinde anlatmak ne hoş olurmuş… Aman canım, benimki de laf yani, nasıl isterse öyle çeker adam filmini…
Bir dergimiz başlık atmış: “Çalışan kızlar kazanır”…
Oysa, bir düş bu da, hem de verili bir düş…
Ne diyor Tess’in o delişmen arkadaşı: “Her gece yatak odamda, iç çamaşırlarımla şarkı söyler dururum, ama bu beni Madonna yapmaz!”
Ağzına sağlık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder