Uzay
kovboyları…
Kovboy
filmlerinden hareketli polisiyelere, yakışıklı yıldızlıktan usta yönetmenliğe,
sıradan yapımlardan önemli yapıtlara uzanan ilginç ve parıltılı bir sinema
kariyerine sahip olan Clint Eastwood, kat ettiği uzun ve zorlu yola
bakıldığında, özel bir ödül almayı çoktan hak etmişti elbette. Ama 1992’de
Unforgiven filmini yarışmaya kabul etmeyerek bir başyapıtı ıskalamış olan
Venedik, sekiz yıl sonra hatasını telafi etmek için, ona bir Yaşam Boyu Başarı
Ödülü verip bir de retrospektif bölümü ayırırken, yeni çalışmasını da açılış
filmi yapınca, ne yazık ki Eastwood’un bir yönetmen olarak eski parlaklığını
kaybettiği, Bird, Unforgiven, A Perfect World, Bridges of Madison County,
Midnight in the Garden of Good and Evil gibi filmlerinin başarısını yakalayamadığı
bir dönemine denk gelmiş!
Uzay
Kovboyları’nda, adından da belli olduğu üzre, klasik kovboy filmlerini
hatırlatan bir genel çerçeve var. Temel olarak, rekabeti ve dayanışmasıyla,
didişmesi ve sevgisiyle, bir “erkek dostluğu” hikayesi anlatılıyor: 1958
yılında aya gidecek ilk Amerikalı astronotlar olmaya hazırlanırken, uzay
araştırmalarının Hava Kuvvetleri’nden NASA’ya devredilmesi üzerine yerlerini
bir şempanzeye bırakarak proje dışında kalan Deadalus Takımı’nın üyesi dört
gözde askeri pilot, Neil Armstrong’un aya ayak basmasını televizyonda
seyrederken gözlerini yaşartan, hayatları boyunca içlerinde ukde kalan uzaya
gitme hayalini, yaklaşık kırk yıl sonra, bugün yaşları 70 civarında emekliler
olarak gerçekleştirme fırsatı buluyor!
Siyah-beyaz
bir açılış bölümünde, astronot adayı dört pilotun nasıl büyük bir hüsran
yaşadığını görüyoruz, üstelik ikisinin kişilikleri hakkında ipuçları da alarak:
Frank (Clint Eastwood) dikbaşlı ama sağduyulu, Hawk (Tommy Lee Jones) atak ve
çılgın, ama ikisi de cesur!
Bugüne
gelindiğinde film renkleniyor: NASA uzmanları, kontrolden çıkan Rus iletişim
uydusunun dünyaya düşmesini engelleyebilmek için çare arıyor. (Bu arada,
Amerika’nın 1960’lardan beri gizlice kendi sistemlerini kullandırdığı bu Rus
uydusu, bir ara belediye başkanlığı yaparak politikaya da bulaşmış olan
Eastwood’a, “ezeli düşman”la “politik hesap”lar uğruna işbirliği yapan “aymaz
yönetici”lere şöyle bir değinme fırsatı da veriyor!) Sonunda uydunun bağlı
olduğu yörünge sistemini 1960’larda geliştirmiş olan Frank’in gerekli tamiratı
yapabilecek tek kişi olduğu ortaya çıkıyor. 1958’de Deadalus Takımı’nı uzay
projesinden çıkarmış olan Gerson artık bir NASA yetkilisi olarak bu işin
başında bulunduğu için, yıllar öncesinden kalan husumete rağmen Frank’le işbirliği
yapmak, üstelik bu fırsatı kaçırmayan Frank’in şartını da kabul etmek zorunda
kalıyor: “Deadalus Takımı’nı uzaya gönder, uydu sistemini tamir edelim!”
O
andan sonra, Frank’in eski takım arkadaşlarını yeniden biraraya getirmesini
seyrederken, diğer iki pilotun da kişiliklerine dair ipuçları alıyoruz: Jerry
(Donald Sutherland) müzmin ve şakacı bir çapkın, Tank (James Garner) aklı
başında ve mülayim bir adam...
Deadalus
Takımı, başlarında kovboy şapkaları, emin adımlarla yan yana yürüyerek NASA
merkezine girerken, filmin yaşlılığa bakış açısı da iyice belli oluyor: Kendi
kendisiyle dalga geçebilme rahatlığı veren derin bir özgüven!
Nitekim,
uzay uçuşu için gereken testler boyunca, doğal olarak bazı konularda yetersiz
kalsalar da, sevimlilikleri ve kurnazlıklarıyla engelleri aşan geçkin
astronotlar, manevi olarak kahramanlıktan hiç taviz vermiyorlar, azim,
kararlılık ve tecrübeden güç alıyorlar...
Uzay
Kovboyları, ilk yarım saatinde, hikayenin, karakterlerin ve ilişkilerin
sergilenişi bakımından, alışılmış kalıplara belli bir mizah duygusuyla bağlı
kalsa da merak uyandırarak ümit verirken, giderek yüzeysellik ve tekdüzelik
ağır basmaya başlıyor, beklenen derinlik ve zenginlik bir türlü ortaya
çıkmıyor.
Asıl
sorun, uzay konulu bir filmin yalnızca dörtte birinin uzayda geçiyor olması
değil, hatta son yarım saate yayılan uzay sahnelerinin (Eastwood yönetmen
olarak ilk kez bu filmde özel görsel efektlerle haşır neşir oluyor) olup biteni
seyirciye kavratmakta ve gerilim yaratmakta epey yetersiz kaldığı hesaba
katılırsa, yeryüzünden hiç ayrılmasa daha iyiymiş belki.
Ama
bir noktadan sonra mizahi yaklaşımın yalnızca yaşlılığa yönelik olduğu, filmin
klasik yapıdaki gelişimini (eski ortaklar yeniden biraraya gelir, bazıları
kararsızlık gösterir, ama büyük bir bela karşısında beklenmeyen bir gayret
gösterilir, onca meselenin ortasında neşe ve aşk da yaşanır, son anda ortaklar
arasındaki dayanışmayla aşılacak bir sorun ortaya çıkar, hem ihanetlerle hem
fedakarlıklarla karşılaşılır ve zafer kaçınılmazdır!) gayet ciddiye aldığı
ortaya çıkınca, böyle bir macerada ciddiyetin gerektirdiği özellikler
görülmediği, üstelik bir özgünlük de yakalanamadığı için, seyrin tadı iyice
kaçıyor.
En
bayat kalıplara boğulmuş olan nice sıradan uzay macerasının bile kendisini
heyecanla seyrettirebildiği düşünülünce, bundan da yoksun olan filmin finaline
gelindiğinde “hepsi bu muydu?” hüsranı yaşanıyor, geriye kala kala, usta
oyuncuların kişisel karizmalarından gelen çekicilik kalıyor, ama onları iyi
filmlerde seyretmenin keyfi de hasretle hatırlanıyor!
Space
Cowboys (Uzay Kovboyları)
Y:
Clint Eastwood, S: Ken Kaufman, Howard Klausner, G: Jack N. Green, YT: Henry
Bumstead, SY: Jack G Taylor, M: Lennie Niehaus, K: Joel Cox, O: Clint Eastwood,
Tommy Lee Jones, Donald Sutherland, James Garner, Marcia Gay Harden, James
Cromwell, William Devane, Loren Dean, Courtney B. Vance. 2000.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder