Aynı
geminin yolcuları…
Bayan
Daisy, 1948 Atlanta’sında, 72 yaşında, inatçı, geleneklerine bağlı, zengin
olduğunu asla kabul ve ‘belli’ etmeyen bir Yahudi.
Hoke
ise, Bayan Daisy’nin haşat ettiği arabalardan illallah etmiş oğlunun işe
aldığı, hayata gülümseyerek bakmayı becerebilen, yardımsever ve oldukça bilge
bir zenci şoför.
Bu
iki insan, başlarda Bayan Daisy’nin ‘kendi işimi kendim görürüm’ inadı yüzünden
imkansız gibi görünse de, 1970 yılına dek süren bir dostluk kuruyorlar sonunda.
Mesafeli, ama sıcak bir dostluk.
Bayan
Daisy, bütün yaşlı Yahudiler’de görülebilecek olan özellikler barındırıyor
aslında: Hep ‘azınlık’ olarak yaşamış, ‘cemaat duygusu’nu sürekli besleyerek
kendi içine kapanıp, asimile olmanın önüne bu yolla geçmiş bir milletin
‘tutucu’ bir ferdi. Oğlu Boolie ise, aynı milletin, yine ‘azınlık’ olmak
yüzünden, toplum içinde saygınlık kazanmanın yolunu bol parada, yani ticarette
bulmuş bir ferdi. Bayan Daisy ‘zengin gibi davranmayı’ reddederken, Boolie’nin 1966 yılının en iyi
işadamı ödülünü onurla alması, bu yüzden…
Hoke,
açıksözlü, samimi, değerini ve onurunu koruyan bir insan. ‘Bilge’ demiştim.
Hayatın anlamını acılardan süzmüş bir milletin ferdi o. Azınlık olmasa da köle
olmuş bir millet. Her zenci gibi, her şeyden çok onurunu koruyan biri Hoke.
Aldığı parayı hak etmek için gösterdiği azim de, ödünç olarak yediği som
balığını ertesi sabah iade etmesi de, bunun göstergesi.
Bayan
Daisy ve Hoke arasındaki dostluğun doğuşu ve sürüşü, Hoke’un kişiliğindeki bu
niteliklerin Bayan Daisy’nin ördüğü duvarı yıkabilmesi kadar, içinde
yaşadıkları dönem ve ortam yüzünden edindikleri ‘bilinç’ten de kaynaklanıyor
elbette. Yükselen ırkçılık dalgası yüzünden, Yahudiler ve zenciler aynı geminin
içinde yol alıyorlar ABD’de…
Toplam
9 dalda aday olduğu Oscar ödülünü en iyi film, en iyi kadın oyuncu, uyarlama
senaryo ve makyaj dallarında kazanan Bayan Daisy ve Şoförü’nün en büyük
başarısı, bu dostluğun yaşandığı ırkçılık ortamını gerçek bir arkaplan olarak
verebilmesi. Sevgi Sözcükleri (Tender Mercies) filminden hatırlanabilecek
Avustralyalı yönetmen Bruce Bresford, hepsi hepsi dört değinmeyle, ırkçı
ABD’nin çok vurucu bir portresini çıkarıveriyor: Arabayı çevirip Hoke’a ‘pis
pis’ bakan polisler, Yahudi mabedinin bombalanması, tuvaletlerin ‘zencilere
yasak’ olması ve Martin Luther King’in ‘bu nesil, tarihe, korkaklığı ve
duyarsızlığıyla geçecek’ dediği nutku…
Yönetmen
Beresford, ırkçılığa bakışındaki mesafeliliği, Bayan Daisy ve Hoke’un
dostluklarını anlatırken de koruyor. Son derece duygulu, ama melodrama
düşmeden, duygu sömürüsü yapmadan ele alıyor onların yakınlığını. Burada, iki
başoyuncunun, Jessica Tandy ile Morgan Freeman’ın büyük başarısının payı da
yadsınamaz tabii…
Driving
Miss Daisy (Bayan Daisy ve Şoförü)
Y:
Bruce Beresford, S: Alfred Uhry, G: Peter James, YT: Bruno Rubeo, SY: Victor
Kempster, M: Hans Zimmer, K: Mark Warner, O: Jessica Tandy, Morgan Freeman, Dan
Aykroyd, Patti LuPone. 1989.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder