Dehşetin
gölgesi altında...
Eğer
bir yönetmen, Anthony Hopkins, Edward Norton, Ralph Fiennes, Emily Watson,
Philip Seymour Hoffman ve Harvey Keitel gibi hepsi kendine has bir ışıltıya
sahip ünlü ve saygın oyuncuların yer aldığı güçlü bir kadroyla çalışıyorsa,
maça 1-0 galip başlamış sayılır, ama bu yüzden sırtındaki yük daha da
ağırlaşır, “avans” aldığı için kendini beğendirmesi iyice zorlaşırken,
oyuncuların etkisiyle beklentinin çok yükselmesi de filminin aleyhine
işleyebilir!
Üstelik
ele aldığı proje, gişede kazandığı büyük başarıyı beş ana dalda (film,
yönetmen, senaryo, kadın ve erkek oyuncu) Oscar ödülüyle taçlandırmış olan
“Kuzuların Sessizliği”nin devamıysa, hele bir önceki devam filmi “Hannibal”
usta yönetmen Ridley Scott’ın imzasını taşıdığı halde beğenilmemişse, hatta
filmine kaynaklık eden roman yıllar önce Michael Mann gibi saygın bir yönetmen
tarafından “Manhunter” adıyla zaten sinemaya akrarılmışsa, mesele daha da
çetrefilleşir, öncekilerin ağırlığı altında ezilebilir!
Bütün
bunlar yetmezmiş gibi, bu yönetmen daha önce eğlenceli macera ya da romantik
komedi türünde “Rush Hour” ya da “Family Man” gibi hafif filmler çekmekten
öteye gitmemişse, ilk kez girdiği gerilim alanında tutukluk yaşayabilir,
üzerine düşeni iyi yapsa bile küçümseyici bakışlardan kurtulamayacağını
düşünerek gösteri yapmaya kalkarsa daha da beter çuvallayabilir!
Genç
yönetmen Brett Ratner, bu zorlu şartların altından yara bere almadan kalkarak
ayaklarının üzerinde durmayı beceriyor. Hem başlangıçta ajan dedektif Graham’ın
doktor Lecter’ı hücresinde ziyaret ettiği sahnede benzer görüntüler kullanarak,
hem de kapanışta ana karakterini hatırlatarak gönderme yaptığı “Kuzuların
Sessizliği”nde yönetmen Jonathan Demme’in ruhsal durumları kavrayan kamera
çerçeveleri ve heyecan yükselten sakin bir kurguyla sergilediği yaklaşımı
paylaşıyor:
Bir
an görülüp kaybolan ceset fotoğrafları gibi birkaç kısa malzeme dışında açık
şiddet manzaralarına başvurmadan, gölgelerden bolca yararlanan usta görüntü
yönetmeni Dante Spinotti’nin kurduğu gergin atmosferi iyi değerlendirerek,
yavaş yavaş geliştirip son noktasına ihtiyaç bırakmadığı ya da mesela canhıraş
çığlık sesleriyle yetindiği cinayetlerin kanlı ayrıntılarını çoğunlukla seyircinin
zihnine bırakarak, karakterlerin ve durumların yarattığı dehşet hissini
aksaksız yürüyen gösterişsiz bir üslupla ayakta tutarak, sürükleyici bir
gerilim filmi çıkarmayı başarıyor.
Yönetmen
kendini oyuncularına da kaptırmıyor, ama karakterlerin hakkını vermeyi biliyor:
Sinema tarihine nakşettiği Hannibal Lecter rolünde artık o müstehzi ifadeyle
kameranın karşısında durması bile yeten Hopkins usta bir yana, korkularından
beslenen cesaretiyle zekasını hedefe kitleyerek katilin bakışına ulaşan
dedektifte Norton, kendisi gibi kırılgan bir adamın güçlülüğüne kapılırken
nereye sürüklendiğini göremeyen kadında Watson ve atılganlığı arsızlığa varmış
olduğu için başına gelebilecekleri fark etmeyen hırslı gazetecide Hoffman
sağlam çizgiler yakalarken, Graham’ın karısı rolünde Mary Louise Parker silik
kalıyor, tecrübeli FBI yöneticisi rolünde çok az değerlendirilen Harvey Keitel
ne yazık ki kıymetinin karşılığını bulamıyor.
Bu
parlak kadronun arasından biraz da olsa öne çıkan ise, “Kuzuların Sessizliği”
ajan dedektife, “Hannibal” karizmatik caniye odaklanmışken, “Kızıl Ejder”
filminin ismini de aldığı sapık katile yoğunlaşmasının verdiği imkanı iyi
kullanarak, bu rolde kırılganlık ile acımasızlık arasında endişe verici bir
incelikle gidip gelen Ralph Fiennes oluyor.
Amerikalı
yazar Thomas Harris’in hepsi de sinemaya uyarlanmış toplam dört romanından
üçünün oluşturduğu “Lecter üçlemesi”nin ilk kitabı “Kızıl Ejder”, 1986’da
“Manhunter” adıyla sinemaya uyarlandığında pek dikkat çekmemiş, 15 milyon
dolarlık bütçesine karşılık Amerika hasılatı 9 milyon dolar civarında kalınca,
yapımcısı Dino De Lauretiis için de büyük bir hüsran olmuştu.
Beş
yıl sonra ikinci romandan uyarlanan “Kuzuların Sessizliği”, 22 milyon dolarlık
bütçesine karşılık 130 milyon dolarlık Amerika hasılatıyla büyük bir kar
getirmesinin yanı sıra, beş Oscar ödülü de kazanınca, De Luarentiis’in hüsranı
daha da büyük oldu, çünkü bu kez yapımcı o değildi!
Bunun
üzerine üçüncü romana el atan Laurentiis, “Kuzuların Sessizliği”yle yıldızlaşan
Anthony Hopkins üzerine kurulu büyük bir proje hazırladı, aslına bakılırsa
sonuç yine başarılı bulunmadı, ama bu kez yapımcısını pek üzmedi, 87 milyon
dolara mal olan “Hannibal”, sadece Amerika’da 165 milyon dolar hasılat yaptı.
Laurenttis
açısından, bu üçlemenin ilk romanını, gişe garantisi olan bir kadroyla yeniden
sinemaya aktarmak, biraz da yıllar önce yaşadığı o hüsranın acısını çıkarmak
anlamına geliyormuş yani...
Bu
sıkı gerilim filminin ardında böyle bir yapımcılık meselesi de var...
Red
Dragon (Kızıl Ejder)
Y:
Brett Ratner, S: Thomas Harris’in romanından Ted Tally, G: Dante Spinotti, YT:
Kristi Zea, SY: Steve Saklad, M: Danny Elfman, K: Mark Helfrich, O: Anthony
Hopkins, Edward Norton, Ralph Fiennes, Harvey Keitel, Emily Watson, Mary-Louise
Parker, Philip Seymour Hoffman. 2002.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder