3 Ağustos 2015 Pazartesi

Dreamers


Özgürlük mü, sapkınlık mı?

 


 

64 yaşındaki Bernardo Bertolucci, “devrim hayalleri başarısızlıkla sonuçlanmış olsa da, bazı şeylerin değişmesinde büyük rol oynayan olaylar”ın yaşandığı 1968 döneminin “ruhu”nu, o günlerde öğrenci eylemleriyle sarsılan Paris’te gençliğe hakim olan “hayalciliği”, kendi deyişiyle “siyaseti müzik, cinsellik, felsefe ve uyuşturucuyla kaynaştıran” özgürlük arayışını, sokaklarda değil de, bir apartman dairesinde yad etmeye çalışıyor!

 

Ve fakat, muhteşem birkaç film de bulunan bol ödül ve övgü dolu geçmişi yüzünden, Bertolucci’nin her yaptığına bir değer atfetmek uğruna, “cinsel özgürlük” ile “cinsel sapkınlık” meselesini karıştıran methiyeler düzmeye hiç lüzum yok!

 

Öyle ya, açıkça söylemek en iyisi, Bertolucci zaten son yıllarda bayağı kötü filmlerle karşımıza gelirken iyice öne çıkardığı erotizm merakını, bu kez alenen pornografiye vardırıyor. Tek yumurta ikizleri Theo ve Isabelle ile Amerikalı misafir öğrenci Matthew’un yaşadıkları, hakikaten yürek ve mide zorluyor: Isabelle kardeşine kendisinin önünde mastürbasyon yaptırıp menisini duvardaki resme sıvıyor, Theo kızkardeşini Matthew’la seviştirip onları seyrederken bir yandan da omlet yapıyor, Isabelle ile Matthew seviştikten sonra bekaret kanını yüzlerine bulayarak öpüşüyor, içindeki suya Isabelle’in regl kanının karıştığı bir küvette üçü birlikte oturup sohbet ediyor, falan filan...

 
 
 

Peki bu yaşadıkları sapkın cinselliğin “68 ruhu”yla ne ilgisi var?

 

Önce meseleye şuradan bakmak lazım aslında: Bu kişilerin 68 olaylarıyla ne kadar ilgisi var ki?

 

Filmin sonunda evlerinin önünden slogan atarak geçen gençlerin arasına karışarak eline molotof kokteyli alıp polislerin üzerine atsa da, Theo zaten okuldaki bir devrimci arkadaşının belirttiği gibi eylemlerden giderek kopuyor.

 

Kaldı ki, yönetmenin Theo ve Isabelle’in Matthew’u da sürükledikleri cinsel maceraya olumlu baktığı da söylenemez, finale doğru onları bu çürümüşlük içinde havagazıyla zehirlenip ölmekten, sokaktan geçen devrimci göstericilerin attığı bir kaldırım taşının camı kırması kurtarıyor, ki herhalde bu ayrıntı da boşuna değil!

 

Hatta belli ki Bertolucci, bütün bunlardan sonra aşık olduğu Isabelle ile bir aşk ilişkisi yaşamayı ümitsizce deneyen Matthew’a daha sıcak bakıyor.

 
 
 

Dolayısıyla, filmi seyreden eski tüfeklerin tepki gösterdiği türden bir “68’li gençler” resmi çıkarma çabasında değil Bertolucci, görüldüğü kadarıyla “uçlara sürüklenmiş üç genç” etrafında kendi yaşadığı ya da hatırladığı “68 ruhu”nu perdeye yansıtmak istiyor sadece: “Rock, seks, uyuşturucu ve sinema!..”

 

Açıkçası, eğer teorik bir “Chaiers du Cinema” alıntısıyla meşruluk kazandırılmaya çalışılan “röntgencilik” yaklaşımı filme hakim olmasa, yani olur olmaz her fırsatta mahrem yerleri sergilenen genç bedenlere odaklanılmasa ve onların sapkın cinselliğini ille de göstererek anlatmakta inat edilmese, belgesel alıntılarıyla desteklenen siyasi hareketliliğe dair izlenimlerin yanı sıra, klasik filmlere yapılan göndermelerle başlayıp Keaton-Chaplin ya da Hendrix-Clapton çekişmesinden Çin Kültür Devrimi tartışmasına uzanan değinmelerle süren dönem yansımaları da, gayet ilginç ve lezzetli bir film malzemesi sunuyor.

 

Ama maalesef Bertolucci, başka bir şeyin peşinde, yani “68 ruhu” da bahane, biri kız ikisi erkek taze oyuncuların çıplak manzaraları şahane! Yok yok, bana göre değil, yönetmene göre öyle! Benim için şahane olan, görüntü yönetmeni Fabio Cianchetti’nin labirentvari apartman dairesinin bazı odalarında kurduğu birkaç göz alıcı çerçeve...

 

 

The Dreamers (Düşler, Tutkular ve Suçlar)

Y: Bernardo Bertolucci, S: Gilbert Adair, G: Fabio Cianchetti, YT: Jean Rabasse, SY: Pierre Duboisberranger, K: Jacopo Quadri, O: Michael Pitt, Eva Green, Louis Garrel. 2003.

Hiç yorum yok: