Aşkın
zaferi mi?
Amerikan
sinemasının medya stratejistleri sağolsun, bu filmin “püf noktası”nı zaten
biliyorduk. Haliyle, “giriş” bölümleri biraz “sadede gel” sıkıntısıyla geçiyor.
“Rüya”larını
gerçekleştirmek için borç altına girmiş ve sonunda sıfırı tüketmiş genç bir
karı-koca, acaip bir teklif alıyorlar. Daha doğrusu, teklifi adam alıyor: “Bir
milyon dolar karşılığında, karınla bir gece geçirmeme izin verir misin?”
Aslında
sorunun pratik tercümesi, “geçici olarak pezevenklik yapar mısın?” diye oluyor.
Tabii dolayısıyla da, genç kadına “geçici fahişelik yapar mısın?” diye
soruluyor.
Aslında,
olay bundan ibaret değil. Milyarder adam, kadını daha önce bir mağazada görmüş,
çarpılmış; eh, adamı Robert Redford’un canlandırdığı düşünülürse, kadın da
ondan etkilenmiş biraz. Yine de, kocasıyla büyük bir aşk yaşıyorlar ve bu
yüzden, tersliyor hemen.
Buradan
kalkılarak, meseleyi boyutlandırmak mümkün: İlk soru, “para herşeyi satın
alabilir mi?” Sonra, “sevdiğinizi paylaşabilir misiniz?” sorusu geliyor.
“Başkasıyla seviştikten sonra, aşkınız devam edebilir mi?” ya da “aşıksanız,
bir başkasıyla sevişebilir misiniz?” Tabii, “vücudunuz ile, yüreğiniz ve
aklınız birbirinden bağımsız mıdır?” sorusu da önemli (kocasıyla, teklifi kabul
edip etmemeyi tartışırlarken, “yalnızca vücudum bu, kalbim değil, aklım değil”
diyor kadın).
Olaya
bir “güç denemesi” olarak girişen milyarderin, teklifi adama yöneltmesi de,
sıkı bir işadamına yakışan bir strateji elbet: İstediği, kadını elde etmek.
Hedefe, kocasını deneme tahtasına koyarak ulaşmaya çalışıyor. Adamın
duraksamasıyla da, ilk atışta isabet sağlamış oluyor, nifak tohumunu ekiyor...
Kuşkusuz,
bunlar ve muhtemel başka sorular, ilginç tartışmalar yaratabilir. Gelgelim, yalnızca
“orijinal” bir “fikir”le film olmuyor. Daha başından, teklifi yapana haddini
bildirmekten başka birşey düşünmeyecek olanlar (ki, herhalde çoğunluğu teşkil
ederler), hikayeyi fazlasıyla “saçma” bulacaklardır. “İnsanoğlu çiğ süt
emmiştir” düsturunu ya da “malum düzen insanları ne hale düşürüyor” tezini
benimseyenler ise, meselenin gereğince işlenmediğini düşünecekler. En
hafifinden “neden olmasın?” diyebilecek olanlara da, benim söyleyebileceğim
birşey yok.
“Flashdance”,
“Dokuzbuçuk Hafta”, “Öldüren Cazibe”, “Dehşetin Nefesi” filmleriyle tanıdığımız
yönetmen Adrian Lyne, olayın “püf noktası”nı seyirciye bırakmayı tercih etmiş,
üstüne üstlük kimi filmlerinde ağır basan özgün anlatım tarzına hiç yakışmayan
“geri-dönüş”lerle başlattığı “romantik çizgi”ye daha çok abanmış, elindeki
güçlü oyuncuları iyi kullanmış, vasat bir dille, “aşk üçgeni” hikayesine
ağırlık vermiş.
“Empire”
dergisinden Philip Thomas’ın dediği gibi, “Demi Woody’yi seviyor, köpek ikisini
birden seviyor”, milyarder de Demi’yi seviyor, ama kadının ona hiçbir zaman
“kocasına baktığı gibi” bakmayacağını anlayınca, bu sevdadan vazgeçiyor.
Hiç
inandırıcı olmayan bir final bölümüyle, sevenler kavuşuyor, herkesin içi rahat
ediyor. Sorun, kadının, para karşılığında, hem de karı-kocanın birlikte verdiği
karar sonucu bir başkasıyla yatması değilmiş gibi, hikaye bildik bir “aldatma”
düzeyine çekiliyor, “unutmak değil, affetmek” gibi bir yaklaşımla, “aşkın,
paraya karşı zaferi” ilan edilerek, her şey tatlıya bağlanıyor.
Velhasıl,
kuşkusuz seyredilebilir, ama gürültüsü boyunu aşan, sıradan bir film...
Indecent
Proposal (Ahlaksız Teklif)
Y:
Adrian Lyne, S: Jack Engelhard’ın romanından Amy Holden Jones, G: Howard
Atherton, YT: Mel Bourne, SY: Gae Buckley, K: Joe Hutshing, M: John Barry, O:
Demi Moore, Woody Harrelson, Robert Redford, Oliver Platt, Seymour Cassel,
Billy Bob Thornton. 1993.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder