Bırak
dağınık kalsın!..
İki
kızıyla birlikte bir trafik kazasına kurban giden adamın, kimsesiz kalarak
çıkışsız bir acıya boğulunca, evliliğindeki mutluluk sayesinde uzaklaştığı
uyuşturucu belasına yeniden savrulan karısı Christina Peck; adamla kızlarına
kamyonuyla çarpıp ölümlerine sebep olunca derin bir suçluluk duygusuyla
kıvranmaya başlayarak, kendisini kanunsuz işlerden kurtarmak uğruna bağnazca
bağlandığı dinsel değerleri de sorgulayan eski mahkum Jack Jordan; ölen adamın
kalbinin nakledilmesi sayesinde ölümden döndükten sonra, bu hayati bağışı yapan
kadına gizlice yaklaşarak aşık olunca, onunla birlikte intikam ateşine tutuşan
ve yaptığı kazayla üç can alırken bir bakıma kendisinin de kurtulmasına yol
açmış olan adamın peşine düşen matematik profesörü Paul Rivers...
Paramparça
Aşklar Köpekler filmiyle parlak bir çıkış yapan 41 yaşındaki Meksikalı yönetmen
Alejandro Gonzalez Inarittu, yine hayatları bir trafik kazasıyla kesişen üç
insanın hikayesini anlatıyor, üstelik yine o filmdeki gibi dağınık bir
kurguyla, ama bu kez daha da karmaşık bir parçalama üslubu kurarak:
Paramparça’da üç hikaye kesişme anına kadar dağınık şekilde içiçe geçse de
kendi içlerinde zaman sıralamasına göre ilerliyordu, ama 21 Gram’da hikayeler
hem içiçe geçiyor hem de kendi içlerinde zaman sıralaması kırılarak perdeye
geliyor, olayların gelişimi bir nevi hafıza dağınıklığı gibi mantıki bir akış
dışında bir baştan, bir sondan, bir ortadan gelen küçük parçalarla yavaş yavaş
bütünlüğe kavuşuyor.
Doğrusu
bu üslubun, hem seyirciyi fazla zorlaması, hem de filmin hızını düşürmesi
yüzünden gereksiz bir biçimcilik gibi görülmesi mümkün, ki bu yönde eleştiriler
de yazıldı, ama eğer kendinizi o yoğun keder hissine kaptırırsanız, bunun
aslında çok ağır bir travma yaşamış insanların zihinsel ve duygusal
parçalanmışlığını yansıtan bir anlatım olduğunu farkediyor, içinde bulundukları
ruh halini paylaştıkça bu gidip gelmeleri mazur görüyorsunuz...
Tema
ve atmosfer açısından, 21 Gram’la birçok film arasında benzerlikler ya da
akrabalıklar bulunabilir, ki Milliyet’te Alin Taşçıyan mesela Elveda Las Vegas
ve Kesişen Yollar (Monster’s Ball) gibi filmlerle ‘uzaktan akraba’ olduğunu
yazdı, hatta ayrıca evlat kaybı ya da intikam meseleleri üzerinden Ayışığında
ya da Yatak Odasında filmleri de anılabilirdi, Hürriyet’te Ömür Gedik de
anlatım yapısı açısından Akıl Defteri, Tanrıkent ve Olağan Şüpheliler’le
benzerlik taşıdığını belirtti. Ama ben, karısını kaza sonucu kaybeden bir adam
ile karısının kalbinin nakledildiği genç kadının birbirlerine aşık olduğu Bana
Geri Dön (Return to Me) filmini özellikle hatırlatmak isterim.
Gene
de, 21 Gram’ın, hikayesi ilerledikçe seyircinin aklına ve yüreğine sızdırdığı
matem, suçluluk, pişmanlık, intikam, umut, bağışlama gibi kat kat açılan
temalarla özel bir film olduğunu da teslim etmek gerekir. Kaldı ki, yönetmen
Inarittu, bir çocuklarını kaybetmiş olmanın etkilerini taşıdığını söylediği bu
filmi karısına ithaf etmiş, nitekim son jenerikte yer alan not dışında bir
işaret daha var: Vicdan azabına dayanamayarak hapishanede intihar etmeye
çalışan Jack Jordan’ı son anda kurtaran şişman mahkumun kolundaki dövme,
Inarittu’nun karısının ismi: Maria Eladia...
21
Gram, hikaye kurgusunun yanı sıra sinemasal dünya açısından da Paramparça’yla
birinci dereceden akrabalık taşıyorsa, bu elbette yönetmenin birlikte çalıştığı
aynı temel ekibin imzasını taşıyor olmasından geliyor: Inarittu, belli ki kendi
fikir ve duyarlılıklarını yansıtacak kadar sıkı bir işbirliği kurduğu senaryo
yazarı Guillermo Arriago’nun kaleminden çıkan durum ve diyalogları, görüntü
yönetmeni Rodrigo Prieto’nun yakınlık hissi sağlayan hafif bir titreklik
vererek tamamen omuz kamerasıyla saptadığı kasvetli çerçeveler ile soluk
renklerin hakim olduğu görüntüleri, besteci Gustavo Santaolalla’nın gergin ve
hüzünlü müziklerini, hikayesinin getirdiği boğucu keder ve kavurucu gerilim
atmosferinin ana malzemeleri olarak çok iyi kullanıyor...
Ama
belki de en iyi kullandığı malzeme, oyuncularının yüzleri, ki fazla lafa lüzum
yok, Benicio Del Toro’da Jack Jordan’ın sertliğini ve kırılganlığını, Sean
Penn’de Paul Rivers’ın bunalımını ve savruluşunu, Naomi Watts’ta Christina
Peck’in iç kanamasını ve öfkesini, bir an bile duygu bağını koparmadan buluyor,
seyirciye de hakkını vererek yansıtıyor. Bu kesintisiz yoğunlaşmada, kuşkusuz
filmin çekimlerinin zaman sıralamasına göre yapılmış olmasının da payı var:
Olay akışı perdeye karmakarışık geliyor, ama oyuncular karakterlerin ruhsal
yolculuğunu baştan sona çizgisel bir gelişime bağlı olarak canlandırmışlar...
21
Gram, kendi ülkesinde çektiği Paramparça’yla mütevazı koşullar altında da
çarpıcı ve yenilikçi filmler yapılabileceğini gösteren Meksikalı yönetmen
Inarittu’nun, Amerika’da ünlü oyuncularla çalışma şansı bularak 20 milyon dolar
gibi Hollywood için ortalamanın altında sayılabilecek bir bütçeyle
gerçekleştirdiği, seyirciden sabır ve dikkat isteyen ama bunun karşılığını
vermeyi de ihmal etmeyen, ağırlığı isminin çok üzerine çıkan bir film...
21
Grams (21 Gram)
Y:
Alejandro Gonzalez Inarritu, S: Guillermo Arriaga, G: Rodrigo Prieto, YT:
Brigitte Broch, SY: Deborah Riley, K: Stephen Mirrione, M: Gustavo Santaolalla,
O: Sean Penn, Naomi Watts, Benicio Del Toro, Charlotte Gainsbourg, Danny
Huston. 2003.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder