8 Kasım 2015 Pazar

War of the Roses (Güllerin Savaşı)

Mülkiyet sınırında boşanma savaşları...



Tam da Amerikan toplumuna yakışan bir boşanma savaşı!

Elbette biraz abartılmış. Zaten, daha açılış planıyla, böyle olacağı belli: Kamera, eski Hollywood romantik filmlerinin havasıyla, fonda bir orkestra müziği eşliğinde, pırıl pırıl beyaz bir kumaşın kıvrımlarında, “bu çarşafın sonu, birbirlerine sarılmış bir erkek ve bir kadına ulaşır” diye düşünecekken, bir de ne görüyorsunuz; avukat Gavin’in mendiliymiş bu!

Önce Arnold Schwarzenegger’la birlikte “İkizler”de izlediğimiz, sonra “Annemi Trenden Nasıl Atarım”da yönetmen olarak da gördüğümüz güldürü ustası Danny De Vito, yine hem oynuyor, hem yönetiyor “Güllerin Savaşı”nı.



Onun kadar usta iki oyuncuya da, yeteneklerini konuşturma fırsatı veriyor: “San Fransisco Sokakları”ndan “Borsa”, “Öldüren Cazibe”, “Kara Yağmur” gibi filmlere varan Michael Douglas ile, “Prizziler’in Onuru”ndan “Zoraki Turist”e kadar görkemli bir oyunculuk kariyeri edinen Kathleen Turner. Bu ikili, “Nil’in İncisi”nden sonra yine beraber. Üstelik, bir süre sonra Percy Adlon’ın enfes filmi “Bağdat Cafe”de izleyeceğimiz Marianne Sagebrecht eşliğinde. Hem de ne biçim!..

Bir antika müzayedesindeki çekişmede tanışıp, aynı gece ateşli biçimde sevişen, sonra da evlenen, Barbara ve Oliver Rose çifti.

Barbara beden eğitimi, Oliver hukuk okumuş, aradan yıllar geçtikten sonra ise, dar gelirli bir avukat ile, Noel gecesi bile garsonluk yapan bir kadın olmuşlar.

Maddiyatçılıkları, daha o Noel gecesi belli: Barbara’nn sokağa çıkıp dolaşma teklifini asık suratla kabul eden Oliver, karısının bir araba hediye ettiğini görünce, çılgınlar gibi seviniyor.



Sonrası mı? Sonrası “Rose çiftinin önlenemez yükselişi” elbet. Oliver, çalıştığı hukuk bürosuna ortak oluyor, sonunda da patronluğa yükseliyor. Barbara ise, “yuvayı” kurmakla uğraşıyor. Bir kız ve bir oğlan çocuğunu yetiştirmek, bu arada da, satın aldıkları evi, iyi döşenmiş, gerçek bir “malikane”ye çevirmek. Bunları başarıyor Rose çifti.

Ne var ki, Oliver’in başarılı iş hayatı yanında, Barbara’nın giderek sıkıcılaşan evkadınlığı, iplerin kopmasına neden oluyor. “Aşk ile nefret arasında çok ince bir sınır vardır” ya, giderek öyle oluyor, aşk nefrete, nefret de savaşa varıyor.

Barbara, Oliver’ın köpeğine, Oliver, Barbara’nın kedisine diş biliyor önceleri, küçük çekişmeler, atışmalar derken, büyük kapışmaya geliyor sıra:

Boşanacaklar, ama görkemli “yuva” kimin olacak? “Oliver’ın parası” varsa, “Barbara’nın da emeği” var o evde. Üstelik, Baccarat kristallerine, Staffordshire porselenlerine, ilişkilerinden daha çok önem veren bir karı-koca onlar. Anlaşmazlıkları, “çocuklar kimde kalacak” diye değil, “ev kimde kalacak” diye. Oysa ikisi de bırakmaya niyetli değil.

Sonunda, evi parselleyip, ikisi de kalıyorlar, ama bütün gemiler yakıldıktan sonra, bu evin bir “savaş alanı”na dönüşmesi kaçınılmaz!



Filmin asıl tadı da, bu savaşla başlıyor zaten. “Yuppie” ideolojisinin altında kalmış beraberliklerin traji-komik öyküsünden, kaçınılmaz bir “ev muhaberesi”nin gerilimine varıyor De Vito. Giderek, ağır ritmi hızlanıyor, planlar kısalıyor, çerçeveler küçülüyor ve kahkahayla ciddiyet arasında ince bir denge tutturan film, trajediyle son buluyor.

“Kazanmanın olmadığı, yalnızca az ya da çok kaybın olduğu” bu savaş, “aşkta ve nefrette kadınlar her zaman üstündür” sözünün üzerinde tepiniyor.

Oysa, mesele Barbara’nın “imkansızlığı”nda değil. Barbara ile Oliver’in “çıkışsızlığı”nda!



Neyse ki, “böyle bir savaşa gireceksen, hiç boşanma daha iyi” mesajı, komikliğin bölgesinde kalıyor.

De Vito, bir zamanlar Hollywood’un cilalayarak sunduğu “evlilik rüyaları”nı bir “kabus” haline getirirken, Michael Douglas-Kathleen Turner ikilisi de, keyifli bir oyunculuk gösterisiyle, evdeki cehennemin zebanileri oluyorlar.



The War of the Roses (Güllerin Savaşı)

Y: Danny DeVito, S: Warren Adler’ın romanından Michael Leeson, G: Stephen Burum, YT: Ida Random, SY: Marf Mansbridge, K: Lynzee Klingman, M: David Newman, O: Michael Douglas, Kathleen Turner, Danny De Vito, Marianne Sagebrecht, Sean Astin, Heather Fairfield. 1989.

Hiç yorum yok: