9 Kasım 2015 Pazartesi

The Game (Oyun)

Hadi canım sen de!..



İlk kez “Yaratık 3”le ümit vaat eden, “Yedi” filmiyle bütün dünyada ciddi hayranlar kazanan genç yönetmen David Fincher, sinemaseverlere kötü bir “oyun” oynamış bu kez: İlgi çekici bir paket var karşımızda, ama maalesef içi boş!...



Büyük bir holdingin patron koltuğunda ve görkemli bir malikanede oturan, ama yalnız ve tatsız bir hayat yaşayan, neredeyse hiç dostu olmayan, işinden başka birşey düşünmeyen Nicholas Van Orton, 42 yaşının arifesinde, pek ender ortaya çıkan kardeşi Conrad’dan beklenmedik bir hediye alır: Müşterilerine, içeriği ve kuralları belirsiz  “oyun”lar hazırlayarak yeni tecrübeler tattırmayı taahhüt eden CRS şirketinin başvuru kartı.



Nicholas, epey garip ve anlamsız bulsa da, şirkete gider, kendisine “oyun” hazırlanması için gereken testlerden geçer ve renksiz hayatına geri döner. Ama çok geçmeden, bahçesinde bulduğu bir oyuncak bebekle başlayan, karmaşık ve korkutucu olayların içinde bulur kendisini. Küçük aksaklıklardan büyük  heyecanlara uzanan “oyun” hızla ilerledikçe, sevimsiz bir “şaka” sandığı olayların, giderek tehlikeli bir “tuzak” haline geldiğini görür, ölümle burun buruna gelir.



Hikayenin çıkış noktası epey verimli görünüyor, doğrusu yönetmen Fincher da, anlatım maharetini sergileyerek kasvetli bir atmosfer ve sürükleyici bir merak duygusu oluşturuyor, ama bu gergin yapı, gittikçe sarsılmaya başlıyor:

Nicholas gibi bir adamın böyle bir oyuna katılmaya zahmet etmesi de, her tesadüfün mutlaka tuzaklara hizmet etmesi de inandırıcılığı yerle bir ediyor, en sonunda milim sapmanın ölüme yol açacağı bir “atlama”nın “ayarlanmış” olmasına ve onca badireden sonra gökdelen tepesinden düşen bir adamın hiçbir şey olmamış gibi sükunetle kalkmasına inanmamız beklenen o anlamsız ve berbat “final”de hepsinin üzerine tüy dikiyor!



Fincher görüntü ve kurgu stiliyle, müzik ve efektlerle, belli bir yere kadar seyirciyi heyecana kaptırarak sürükleyebiliyor, hatta giderek “oyun” mu “tuzak” mı çelişkisine düşürmeyi de başarıyor, ama elindeki senaryo bütün gücünü kırıyor, bütün kapılar boşluğa açılıyor!..

Sinemanın aldatma becerisini sergilemekten çok, zekamızı aşağılayan bir tavırla karşılaşmak, seyir zevkini de kaçırıyor. Sonuç, yönetmen için utanç, bizim için hüsran olmaktan öteye gidemiyor!..    



The Game (Oyun)

Y: David Fincher, S: John Brancato, Michael Ferris, G: Harris Savides, YT: Jeffrey Beecroft, SY: James Murakami, Steve Saklad, K: James Haygood, M: Howard Shore, O: Michael Douglas, Sean Penn, Deborah Kara Unger, James Rebhorn, Peter Donat, Carroll Baker, Anna Katarina, Armin Mueller-Stahl, Elizabeth Dennehy, Caroline Barclay, John Aprea. 1997.

Hiç yorum yok: