Hadi
canım sen de!..
İlk
kez “Yaratık 3”le ümit vaat eden, “Yedi” filmiyle bütün dünyada ciddi hayranlar
kazanan genç yönetmen David Fincher, sinemaseverlere kötü bir “oyun” oynamış bu
kez: İlgi çekici bir paket var karşımızda, ama maalesef içi boş!...
Büyük
bir holdingin patron koltuğunda ve görkemli bir malikanede oturan, ama yalnız
ve tatsız bir hayat yaşayan, neredeyse hiç dostu olmayan, işinden başka birşey
düşünmeyen Nicholas Van Orton, 42 yaşının arifesinde, pek ender ortaya çıkan
kardeşi Conrad’dan beklenmedik bir hediye alır: Müşterilerine, içeriği ve
kuralları belirsiz “oyun”lar
hazırlayarak yeni tecrübeler tattırmayı taahhüt eden CRS şirketinin başvuru
kartı.
Nicholas,
epey garip ve anlamsız bulsa da, şirkete gider, kendisine “oyun” hazırlanması
için gereken testlerden geçer ve renksiz hayatına geri döner. Ama çok geçmeden,
bahçesinde bulduğu bir oyuncak bebekle başlayan, karmaşık ve korkutucu
olayların içinde bulur kendisini. Küçük aksaklıklardan büyük heyecanlara uzanan “oyun” hızla ilerledikçe,
sevimsiz bir “şaka” sandığı olayların, giderek tehlikeli bir “tuzak” haline
geldiğini görür, ölümle burun buruna gelir.
Hikayenin
çıkış noktası epey verimli görünüyor, doğrusu yönetmen Fincher da, anlatım
maharetini sergileyerek kasvetli bir atmosfer ve sürükleyici bir merak duygusu
oluşturuyor, ama bu gergin yapı, gittikçe sarsılmaya başlıyor:
Nicholas
gibi bir adamın böyle bir oyuna katılmaya zahmet etmesi de, her tesadüfün
mutlaka tuzaklara hizmet etmesi de inandırıcılığı yerle bir ediyor, en sonunda
milim sapmanın ölüme yol açacağı bir “atlama”nın “ayarlanmış” olmasına ve onca
badireden sonra gökdelen tepesinden düşen bir adamın hiçbir şey olmamış gibi
sükunetle kalkmasına inanmamız beklenen o anlamsız ve berbat “final”de hepsinin
üzerine tüy dikiyor!
Fincher
görüntü ve kurgu stiliyle, müzik ve efektlerle, belli bir yere kadar seyirciyi
heyecana kaptırarak sürükleyebiliyor, hatta giderek “oyun” mu “tuzak” mı
çelişkisine düşürmeyi de başarıyor, ama elindeki senaryo bütün gücünü kırıyor,
bütün kapılar boşluğa açılıyor!..
Sinemanın
aldatma becerisini sergilemekten çok, zekamızı aşağılayan bir tavırla karşılaşmak,
seyir zevkini de kaçırıyor. Sonuç, yönetmen için utanç, bizim için hüsran
olmaktan öteye gidemiyor!..
The
Game (Oyun)
Y:
David Fincher, S: John Brancato, Michael Ferris, G: Harris Savides, YT: Jeffrey
Beecroft, SY: James Murakami, Steve Saklad, K: James Haygood, M: Howard Shore,
O: Michael Douglas, Sean Penn, Deborah Kara Unger, James Rebhorn, Peter Donat,
Carroll Baker, Anna Katarina, Armin Mueller-Stahl, Elizabeth Dennehy, Caroline
Barclay, John Aprea. 1997.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder