Ekonomi
tıkırında, ama bireyler…
Her
şey matematik hesabıyla, kağıt üzerinde bitmiş. Havada kalan tek bir görüntü bile
yok.
İlk
sahnede, Charlie’nin el çırpmasını yakın plan göstermenin yerli yersiz olduğunu
düşünürken, onun bu alışkanlığının, Raymond için nasıl sinir bozucu olduğunu
gördüğünüzde fark ediyorsunuz bunu.
Sonra,
birçok şey, başlayan bir cümlenin noktası oluyor. Suzanna, Charlie’nin
nişanlısı, Raymond’a müthiş yakınlık duyuyor; çünkü İtalyan göçmeni (şivesinden
kolayca anlaşıldığı gibi) ve en az onun kadar “yabancı” topluma…
Bunun
gibi daha bir sürü ipucu…
Böyle
sağlam bir senaryonun üzerine, Barry Levinson ve arkasındaki güçlü-kalabalık
ekibin (otistik davranışlar konusunda danışman doktorlara kadar) görkemli
çalışması biniyor. Ama her şeyi gösterişle kapatan bir görkemlilik değil bu.
Nefis
görüntüler (özellikle yol sahnelerini hatırlayın), harika bir müzik ve ustaca
yakalanmış temposuyla, aksaksız bir sinema dili. Duygu sömürüsüne kaçmayan bir
yaklaşım. Aynı malzeme, Allah korusun, bizim Yeşilçamcılardan birinin eline
geçseydi…
Ama,
ne kadar “Hollywood işi” olsa da, sizi katarsise sürüklemeyi seçmemiş Levinson.
Birkaç doruk sahnesiyle (havaalanı, mutfak, otel odası) sarsıp sarsıp bırakmış
daha çok… Ve düşünün istemiş…
Hoffman,
hiç aksamayan performansıyla, bir tek duygunun yansımadığı yüzüyle, böylesi bir
karakteri capcanlı çizerken, sinemanın unutulmaz kişiliklerinden birini daha
çıkarıyor ortaya. Tom Cruise da, beklenenin tersine, onun büyüklüğünün altında
ezilmeyen, star havalarında silinip gitmeyecek bir oyunculuk sunuyor…
Rain
Man’in çıkış noktası, üstte anlatılan öyküden çok, alt metinde yatan yabancılaşma
olgusu…
Raymond’ın
iletişim sorunu var.Charlie’nin de öyle (Suzanna ile ilişkilerini düşünün)…
Raymond’ın
yaşamı alışkanlıklarla sürüyor. Charlie’nin de öyle (yaptığı her şeyi
-sevişmeyi bile- bir alışkanlık olarak yapıyor örneğin)…
Raymond
için insan öncelikli bir yere sahip değil yaşamında, daha çok cansız objelerle
ilişkide, rakamlar gibi. Charlie de öyle (insanlardan çok, paraya önem veriyor
o da!)…
Şimdi,bakın
bakalım, sorun otizm mi, kapitalizm mi?
Genel
ölçütlerle “normal” olan Charlie’nin, takıntılarının, duygusuzluğunun nedeni,
yalnızca annesiz geçen, sorunlu çocukluğu mu?Yoksa, her insani şeyi bireysel
bir güç ve para mücadelesine kurban eden kapitalizm mi?
Charlie’nin,
Raymond’la verdiği mücadele ile birlikte, biraz “törpülenmesi”, sevgiye
yaklaşması, insanın içindekilere dair bir umudu vurguluyor. (“Dönüşüm”ü biraz
Hollywoodvari bir keskinlikte olsa da!)
Oysa
sistem yaşıyor ve iletişimsizlik sürüyor.
Otizmin
bir belirtisi, belirli sözcük ve tümceleri tekrarlayarak konuşmakmış. Günlük
koşturmaca içinde, sözcük dağarcığınızın ne kadar daraldığını aklınıza getirin
bir…
Otistikler,
sosyal ilişkileri geliştirmede başarısızmış. Giderek sınırlı hale gelen
dostlukları düşünüyorum da…
Biz
de biraz otistik miyiz nedir?
Yoksa,
Rain Man filmi, otizmi gösterip kapitalizmi mi vuruyor?
Leit-motive
gibi, arada bir beliren, beton-çelik görüntülerini, kıstırılmışlıktan başka bir
şey hatırlatmayan çapraz bağlantılı köprü ayaklarını getirin gözünüzün önüne…
Aman
dikkat, ekonomi kapitalizmi, oklar otizmi gösteriyor…
Charlie
telefonun başında, yeni iş bağlantıları kuruyordur şimdi…
Raymond,
ya rehberin G’den sonrasını, ya da Shakespeare’nin sonelerini ezberlemekle
meşguldür…
Ben
de kulaklığımı takıp, müzik dinleyeceğim bu yazıyı bitirdikten sonra;
telefonları da duymuyorum o zaman…
Rain
Man (Yağmur Adam)
Y:
Barry Levinson, S: Barry Morrow, Ronald Bass, G: John Seale, YT: Ida Random,
SY: William A Elliott, M: Hans Zimmer, K: Stu Linder, O: Dustin Hoffman, Tom
Cruise, Valeria Golino, Bonnie Hunt. 1988.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder