10 Ocak 2014 Cuma

Rain Man


Ekonomi tıkırında, ama bireyler…

 

 
Her şey matematik hesabıyla, kağıt üzerinde bitmiş. Havada kalan tek bir görüntü bile yok.

 

İlk sahnede, Charlie’nin el çırpmasını yakın plan göstermenin yerli yersiz olduğunu düşünürken, onun bu alışkanlığının, Raymond için nasıl sinir bozucu olduğunu gördüğünüzde fark ediyorsunuz bunu.

 

Sonra, birçok şey, başlayan bir cümlenin noktası oluyor. Suzanna, Charlie’nin nişanlısı, Raymond’a müthiş yakınlık duyuyor; çünkü İtalyan göçmeni (şivesinden kolayca anlaşıldığı gibi) ve en az onun kadar “yabancı” topluma…

 

Bunun gibi daha bir sürü ipucu…

 

Böyle sağlam bir senaryonun üzerine, Barry Levinson ve arkasındaki güçlü-kalabalık ekibin (otistik davranışlar konusunda danışman doktorlara kadar) görkemli çalışması biniyor. Ama her şeyi gösterişle kapatan bir görkemlilik değil bu.

 

Nefis görüntüler (özellikle yol sahnelerini hatırlayın), harika bir müzik ve ustaca yakalanmış temposuyla, aksaksız bir sinema dili. Duygu sömürüsüne kaçmayan bir yaklaşım. Aynı malzeme, Allah korusun, bizim Yeşilçamcılardan birinin eline geçseydi…

 

Ama, ne kadar “Hollywood işi” olsa da, sizi katarsise sürüklemeyi seçmemiş Levinson. Birkaç doruk sahnesiyle (havaalanı, mutfak, otel odası) sarsıp sarsıp bırakmış daha çok… Ve düşünün istemiş…

 

Hoffman, hiç aksamayan performansıyla, bir tek duygunun yansımadığı yüzüyle, böylesi bir karakteri capcanlı çizerken, sinemanın unutulmaz kişiliklerinden birini daha çıkarıyor ortaya. Tom Cruise da, beklenenin tersine, onun büyüklüğünün altında ezilmeyen, star havalarında silinip gitmeyecek bir oyunculuk sunuyor…

 

Rain Man’in çıkış noktası, üstte anlatılan öyküden çok, alt metinde yatan yabancılaşma olgusu…

 

Raymond’ın iletişim sorunu var.Charlie’nin de öyle (Suzanna ile ilişkilerini düşünün)…

 

Raymond’ın yaşamı alışkanlıklarla sürüyor. Charlie’nin de öyle (yaptığı her şeyi -sevişmeyi bile- bir alışkanlık olarak yapıyor örneğin)…

 

Raymond için insan öncelikli bir yere sahip değil yaşamında, daha çok cansız objelerle ilişkide, rakamlar gibi. Charlie de öyle (insanlardan çok, paraya önem veriyor o da!)…

 

Şimdi,bakın bakalım, sorun otizm mi, kapitalizm mi?

 

Genel ölçütlerle “normal” olan Charlie’nin, takıntılarının, duygusuzluğunun nedeni, yalnızca annesiz geçen, sorunlu çocukluğu mu?Yoksa, her insani şeyi bireysel bir güç ve para mücadelesine kurban eden kapitalizm mi?

 

Charlie’nin, Raymond’la verdiği mücadele ile birlikte, biraz “törpülenmesi”, sevgiye yaklaşması, insanın içindekilere dair bir umudu vurguluyor. (“Dönüşüm”ü biraz Hollywoodvari bir keskinlikte olsa da!)

 

Oysa sistem yaşıyor ve iletişimsizlik sürüyor.

 

Otizmin bir belirtisi, belirli sözcük ve tümceleri tekrarlayarak konuşmakmış. Günlük koşturmaca içinde, sözcük dağarcığınızın ne kadar daraldığını aklınıza getirin bir…

 

Otistikler, sosyal ilişkileri geliştirmede başarısızmış. Giderek sınırlı hale gelen dostlukları düşünüyorum da…

 

Biz de biraz otistik miyiz nedir?

 

Yoksa, Rain Man filmi, otizmi gösterip kapitalizmi mi vuruyor?

 

Leit-motive gibi, arada bir beliren, beton-çelik görüntülerini, kıstırılmışlıktan başka bir şey hatırlatmayan çapraz bağlantılı köprü ayaklarını getirin gözünüzün önüne…

 

Aman dikkat, ekonomi kapitalizmi, oklar otizmi gösteriyor…

 

Charlie telefonun başında, yeni iş bağlantıları kuruyordur şimdi…

 

Raymond, ya rehberin G’den sonrasını, ya da Shakespeare’nin sonelerini ezberlemekle meşguldür…

 

Ben de kulaklığımı takıp, müzik dinleyeceğim bu yazıyı bitirdikten sonra; telefonları da duymuyorum o zaman…

 


Rain Man (Yağmur Adam)

Y: Barry Levinson, S: Barry Morrow, Ronald Bass, G: John Seale, YT: Ida Random, SY: William A Elliott, M: Hans Zimmer, K: Stu Linder, O: Dustin Hoffman, Tom Cruise, Valeria Golino, Bonnie Hunt. 1988.

Hiç yorum yok: