Amerikan
tarihinin efsanevi isimlerinden birisi, gangster Benjamin Siegel. Peki ama
neden, hangi özelliğiyle?
“Size
bir otelden söz ediyorum. Kumarın özgürce oynandığı bir yerden. Bir saray, bir
vaha, bir kumar kenti. Başarırsak, otelimizi okullar, kiliseler ve diğerleri
izleyecek. Ve bir bakacaksınız ki, bütün eyalet bizim olmuş. Bir eyalete
hükmedenler, bütün ülkeyi kontrol edebilirler. Başkanı bile seçtirebilirler.
Açın gözlerinizi ve ufuklara bakın!”
Böyle
diyor, çöl ortasında kurduğu otelle “Las Vegas’ın temelini atan adam” sayılan
Siegel…
İyi
çekilmiş bir film “Bugsy”. Ele aldığınız karakteri, sinemanın bütün gösteri
olanaklarıyla, allayıp-pullayarak, eğip-bükerek, nasıl da güçlü bir parlaklıkla
aktarabileceğinizi, kanlı bir hayat hikayesinden bile, nasıl da romantik ve
eğlenceli bir masal çıkarabileceğinizi gösteriyor bir kez daha.
“Yağmur
Adam” ve “Avalon” gibi filmler yapmış, yetenekli yönetmen Barry Levinson, bütün
hünerini ortaya dökmüş, ritmi, ışıkları, kamera hareketleri, kostümleri,
dekorları ve oyuncuları ile, tıkır tıkır işleyen bir film çıkarmış ortaya.
Gerçekten kendisini izlettiriyor, arada “hoş” espriler ve “duygulu” dramlar
kuruluyor, iki saat geçip gidiyor…
Oysa,Warren
Beatty’nin büyük bir başarıyla canlandırdığı, “sınırsız enerjisi, çılgın
dehası, önü alınmaz düşleri, duygusal ihtirası, amansız cesareti, şeytani
çekiciliği, iyi laf yapan ağzı ve tavlayıcı şirinliği” ile çizilen, ve “değeri
bilinmemiş” bir adam olarak “trajik” bir boyut da katılan , bu “destansı” portre,
aralardan sızan kaçınılmaz gerçeklerle kendini baltalıyor yine de: Hayatını
“risk, şehvet, hayalperestlik, tehlike ve aşk”ın yönlendirdiği Bugsy, acımasız
bir zorba, soğuk kanlı bir katil, sağı solu belli olmayan bir psikopat,
fütursuz bir gangster!.. “Amerikan Rüyası”nın eli kanlı mühendislerinden
biri!.. Kızdı mı silah çekmekten ya da öldüresiye dövmekten, bir evi beğendi mi
içeri girip zorla satın almaktan çekinmez, rüşvet yedirir, haraç keser,
“terslik yapan”ları öldürür…
Bunları
gizlemek için de, Hollywood’un ışıltılı dünyasında, kibar, şık, yakışıklı bir
“playboy” olarak dolanır, sinemacılarla yakın arkadaşlıklar kurar, bunlar iki
tarafın da kazançlı çıktığı dostluklardır. (“Bugsy” filmi de, bu tipik
kamuflajı yeniden kurmaktan başka bir şey yapmıyor.)
Filmin
ana malzemesi olan Bugsy-Virginia aşkına gelince: Filmlerde küçük roller
bularak ve onun bunun metresi olarak yaşayan Virginia Hill, kendisine kapılan
uçkur düşkünü Bugsy’nin sırtından epey para kazanıyor, ve bu “al gülüm-ver
gülüm ilişkisi”, filmde derin bir aşk haline geliyor. Aynı Bugsy, karısının
karşısında saygılı ve yumuşak başlı bir koca, kızının doğum gününde, bir yandan
pasta süsleyen, bir yandan iş ortaklarıyla görüşen, bir yandan da metresinin
bulunması için sağa sola telefon eden bir baba!..
Denilebilir
ki: “Film, iki yönünü de gösteriyor Bugsy’nin. İnsan da tek boyutlu değildir.”
Doğru,
ama söylemin inşası da önemlidir: “Hayalperest ve romantik bir adamdı, ama aynı
zamanda psikopat ve katildi” demek başka, bu cümleyi tersten kurmak başka.
“Bugsy”,
önceliği “dahi”ye veren bir film. Üstelik buradaki “deha” insanların kanını
emmek üzere işliyor. Kendilerine “işadamı” diyen gangsterler, sanırsınız ki,
fabrikalar filan kurmuş, ama yaptıkları, kumarhane kurup işletmek, haraç kesmek
ve öldürmek…
“Bugsy”nin
destanı, Las Vegas’ın temelini atan adam olarak kuruluyor filmde. O Las Vegas
ki, insanların “eğlence” yoluyla soyulduğu bir kumarhane kentidir. Böyle bir
yerin temelini atmak olsa olsa Amerika’da “deha” sayılabilir. “Din-iman” para
olunca!..
Bugsy’nin,
hayatını tehlikeye atarak ortaklarının 6 milyonunu harcadığı, çöl ortasındaki
Flamingo Las Vegas Oteli, bu büyük kentin başlangıcı olmuş, ve bugüne dek 100
milyar dolar kar getirmiş. Zaten öyle olmasa, bu filmde çekilmezdi herhalde.
Malum, Amerika, kazananları ve kazandıranları sever, ya da o uğurda ölenleri!..
Bugsy’nin
ruhu şadolsun, Amerika onun gibi “örgütlü suç” uzmanlarına çok şey borçlu!
Tabii Hollywood da öyle. Anlaşılan o ki, gönül borçları bitene kadar da,
“romantik gangster destanları” yapmayı sürdürecekler. Bu tür filmler, birçok
kişi gibi, bana da sıkıcı geliyor artık. Ama “kalite ve neşeyle anlatılmış,
sevimli gangster masalları”nı hala çekici bulanlar için, “Bugsy”nin iyi bir
“seyirlik” olduğu su götürmez tabii!..
Bir
kumar tutkunu olduğunu söyleyen senaryo yazarı James Toback ve Bugsy’yi geride
bırakacak kadar hızlı bir playboy olan Waren Beatty’nin bu filmi niye yaptığı
belli. Ama, Warren Beatty’yi nikah masasına oturtmasıyla, Bugsy’yi kendisine
bağlayan Virgina Hiil’e benzese de, onun gibi üçüncü sınıf değil, gerçekten
güçlü bir oyuncu olan Anette Bening ve yetenekli yönetmen Barry Levinson ne
arıyor bu filmde?
Bugsy
Y:
Barry Levinson, S: Dean Jennings’in araştırma kitabından yaralanarak James
Toback, G: Allen Daviau, YT: Dennis Gassner, SY: Leslie McDonald, K: Stu
Linder, Christopher Holmes, M: Ennio Morricone, O: Warren Beaty, Annette
Bening, Harvey Keitel, Ben Kingsley, Joe Mantegna, Elliott Gould, Bebe
Neuwirth, Wendy Phillips, Kimberly McCullough. 1991.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder