11 Mart 2015 Çarşamba

Big Eyes


Büyük Gözler

1950’lerde Amerika’da, kendine has bir üslup yarattığı iri gözlü çocuk tablolarıyla tanınan ressam Margaret Keane, kocasını terk ederek küçük kızıyla geldiği Los Angeles’ta, ikinci kocasıyla tanışıp evlenmiştir, ama karısının göze çarpan yeteneğiyle ortaya koyduğu eserleri satış stratejisi adına sahiplenen Walter Keane, para ve şöhreti yakaladıktan sonra, eşini gitgide daha beter yalnızlığa mahkum ederek gölgede bırakır.

Scott Alexander ve Larry Karaszewski’nin yazdıkları senaryodan Tim Burton’ın yönettiği filmde Amy Adams, Christoph Waltz, Krysten Ritter, Jason Scwartzman, Danny Huston, Terence Stamp, Delaney Ray ve Madeliene Arthur oynuyor.


Tim Burton sinemasından söz ederken, fantastik, oyuncaklı, gösterişli bir dünyası olduğunu vurgulamadan olmaz, bu en korkuncundan en komiğine, her filminde kendini gösterir, ama ilk kez bu filmde bu dünyadan eser yok, tam tersine, kostümlerden dekorlara kadar, büyük bir dikkatle 1950 ve 60’ların Amerikası yansıtılıyor, film o dönem Amerika’da ve galiba dünyanın her yerinde her zaman, kadının ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmesi kadar, sanatın seçkin mi yaygın mı olması gerektiği, neyin sanat neyin kitsch olduğu, sanatı yaratan ile sanatı satanlar arasındaki ilişki gibi çeşitli sorularla uğraşıyor, Tim Burton da bunları akıcı bir üslupla aktarmakla yetinmiş, ama genel olarak bir yapaylık da koymuş filme, Amy Adams ve Christoph Waltz da yer yer abartılı oynayarak buna hizmet etmiş, çünkü gerçek bile anlatılırken bir kurmaca etkisi taşır, bunu unutmamak gerektiğini hatırlatıyor bu anlatım..

Relatos Salvajes

Asabiyim Ben

Coşkunun ve öfkenin iliklere işlediği bir toplumda, aşkların, nefretlerin ve intikamların hüküm sürdüğü bir ortamda insanlar, satın alınan şereflerin gölgesinde, kanunlar karşısında çaresiz ve öfkeli, yolsuzluk bir bataklık gibi herkesi içine çekerken, muhteşem düğünlerde dans eder, korkunç ölümlere yavaş yavaş yürür, sonu belirsiz yolculuklara çıkarlar.

Damian Szifron’un senaryosunu yazıp yönettiği filmde Darío Grandinetti, María Marull, Mónica Villa, Rita Cortese ve Cesar Bordon oynuyor.


Damian Szifron, 40 yaşında, televizyon dizilerine bolca senaryo yazmış, birkaçını çekmiş, bundan önce iki de sinema filmi çekmiş bir yönetmen, bu genç ama olgun, şakacı ama hüzünlü, akılcı ama duygusal bir film, kopkoyu bir kara komedi, altı bağımsız bölümden oluşuyor, birinci bölüm sonu hariç çok iyi değil, ama sonraki beş bölüm, yani bir biçimde intikam, öfke, sistem, yolsuzluk ve evlilik temalarını ele alan bölümlerin hepsi çok başarılı, sağlam bir kamera ve kurgu var filmde, hepsi çok iyi oyuncular da var, özellikle trafik işleriyle başı derde giren Ricardo Darin övgüyü hak ediyor, velhasıl güldüren ve düşündüren bir film bu, hem de iyi anlamda..

4 Mart 2015 Çarşamba

Theory of Everything

Herşeyin Teorisi

Astrofizik alanında çığır açarak bilim ve teknoloji tarihini değiştiren İngiliz fizikçi ve teorisyen Stephen Hawking, Cambridge üniversitesinde kozmoloji öğrencisiyken evren için "basit ve etkin" bir açıklama arayışına odaklanır. O günlerde güzel sanatlar öğrencisi olan Jane Wilde'la birbirlerine aşık olurlar, hatta motor nöron hastalığı teşhisinin ardından Stephenın fiziken çökmesine rağmen Jane onunla evlenir ve keşifleriyle dünyayı aydınlatmasına aracı olur

Jane Hawking’in kitabından yola çıkarak Anthony McCarten’ın yazdığı senaryodan James Marsh’ın yönettiği filmde Eddie Redmayne, Felicity Jones, Alice Orr-Ewing, David Thewlis ve Emily Watson oynuyor.


Stephen Hawking’i canlandırmak, fiziksel benzerliği geçiyorum, o makyajla filan halledilebilir belki, ama hareket edemeyen, bütün vücudu tutmayan, konuşamayan bir insanı, sadece gözleriyle oynayabilmek gerçekten zordur, ince bir çizgi vardır, her an komedinin gölgesine düşebilirsiniz, ama ne yalan söylemeli, Redmayne öylesine hazırlanılmış ve öylesine incelikli bir portre çiziyor ki, hem kazandığı Oscar’ı sonuna kadar hak ediyor, hem seyirciyi Hawking’in yaşadıklarına inandırıyor, tabii burada vurgulamak lazım, bu film bir ikili hikaye anlatıyor, karısı Jane de çok sağlam bir tutkuyla sarılıyor sabra ve dirayete, hem bakıyor kocasına, hem de eli kolu oluyor yazarak, Felicity Jones hem gözleri hem yüzüyle muhteşem oynuyor, film bu ikilinin hiç bozulmaz sanılan büyüsünün, yerini bir işbirliğine bırakışını da anlatıyor yavaş yavaş, senaryosundan yönetmenine, görüntüsünden müziğine, her şey düzgün, her şey yerinde, ama o kadar, film vasat, ama oyuncular muhteşem.

Birdman

Birdman ya da Cehaletin Umulmayan Erdemi

'Birdman' adlı süper kahramanı canlandırdığı filmlerle ünlenen Riggan, yönetip oynadığı bir tiyatro oyunun son provalarında sakatlanan bir oyuncu yerine, başrolü paylaştığı Lesley ve yapımcı Jake'in önerisiyle, eski yıldız Mike’la anlaşır. Riggan, oyuncu sevgilisi Laura, kişisel asistanlığını yapan kızı Sam ve eski karısı Sylvia’yla da baş etmeye çalışırken, kendisine yeniden saygınlık kazandırmasını umduğu bu oyunun, beklentilerin aksine olumlu tepkiler alması için de elinden geleni yapacaktır.

Üç kişilik bir ekiple birlikte yazdıkları senaryodan Alejandro Gonzalez Innaritu’nun yönettiği filmde Michael Keaton, Emma Stone, Zach Galifianakis, Naomi Watts, Edward Norton ve Amy Ryan oynuyor.

 
Elbette bu yılın Oscar töreninden en iyi film, yönetmen, senarist ve görüntü yönetmeni ödülleriyle çıktığı için, yani bir filmi film yapan dalların hepsinde de ödül kazandığı için görülmeli Birdman, ama açıkçası Oscar olmasaydı size derdim ki, çok kendi içine dönük bir tartışmanın filmi, sıradışı ile vasatın, yetenek ile çabanın, parıltı ile sönüklüğün ebedi mücadelesini, Hollywood çocuğunun Broadway sanatçısına dönüşme gayretini anlatan bir film, olduğunla ve geldiğinle yetinmeme, yetinememenin filmi, yani biraz onları ilgilendiriyor, ama bunlara meraklı değilsek bizi sarmaz, böyle der çıkardım, haa tabii ki yoğun provalarla geçen süreçte filmini adım adım inşa eden yönetmeni ve kamerayı bir cambaz gibi kullanarak ona eşlik eden görüntü yönetmenini övmek lazım, hatta yönetmenin deyimiyle trajik, komik ve gerçeküstü olan hikayede kendilerine ya da tanıdıklarına benzeyen karakterleri canlandıran oyuncuları da alkışlayabilirsiniz, ama bu kadar..

Unbroken

Boyun Eğmez

Amerikalı uzun mesafe koşucusu Louis Zamperini, İkinci Dünya Savaşı sırasında gönüllü olarak orduya katılır, mürettebatında yer aldığı uçak okyanusun ortasındayken düşer, tam 47 gün boyunca bir sal üzerinde iki arkadaşıyla birlikte hayatta kalmayı başarır, sonunda onları bulan düşman Japon askerleri olur, bu andan itibaren onun için işkence dolu günler başlar

Louis Zamperini’nin hayatından Laura Hillenbrand’in yazdığı kitaptan yola çıkarak Joel Coen, Ethan Coen, Richard LaGravenese ve William Nicholson’ın yazdığı senaryodan Angelina Jolie’nin yönettiği filmde Jack O'Connell, Takamasa Ishihara, Domhnall Gleeson ve Garrett Hedlund oynuyor.


Açıkçası üç dalda Oscar adayı, ama herhangi bir dalda ciddi adaylardan değil, Angelina Jolie’nin yönetmenliği idare etse de, senaryo bariz kalıplar üzerinde gidiyor, gerçi adamın yaşadıkları bu olabilir, ilk yarım saati çocukluk, koşuculuk ve savaş uçakları, bir yarım saati de sal üstünde okyanusta geçen 45 gün, kalan bir saatte Japon esir kampında geçiyor, ki orada Zamperini ile kamp komutanı arasındaki ezme-ezilmeme ilişkisi güzel kurulmuş, bu noktada Jack O’connel ve Takamasa Ishihara’ya özel bir tebrik elbet, ama doğrusu filmin tümüne yayılan kahramanlık söylemi bazen had safhaya çıkıyor, her zorluktan dayanarak çıkan bir adam bir yerden sonra sıkıyor, velhasıl belli bir çekiciliği var isimlere bakınca, ama onların vaat ettikleri yok ne yazık ki, yine de kötü bir film değil, seyredilebilir…

American Sniper

Keskin Nişancı

Askerde müthiş bir keskin nişancı olarak tanınan Chris Kyle, yoğun savaş ortamının bulunduğu Irak’a silah arkadaşlarını korumak için gönderilir ve gerçekten isabetli atışlarıyla savaş alanında pek çok hayatı kurtarır, cephede adeta bir efsaneye dönüşür, ama şöhreti çok geçmeden düşman hatlarında da yayılınca, kendisi hedef haline gelecektir. Öte yandan, her ne kadar profesyonel bir asker de olsa, aklı Amerika'da evde kalanlarla meşguldür.

Chris Kyle, Scott McEwen ve Jim DeFelice’in yazdıkları kitaptan yola çıkarak Jason Hall’un yazdığı senaryodan Clint Eastwood’un yönettiği filmde Bradley Cooper, Sienna Miller, Kyle Gallner, Jake McDorman ve Luke Grimes oynuyor.


Clint Eastwood hakkında milliyetçilik ve militarizm merkezli eleştiriler kaleme alındı bu filmden sonra, oysa halk tarafından selamlanarak uğurlanan bir Amerikan kahramanı haline gelmiş, ülkesindeki bir terörist saldırı yüzünden katıldığı savaşta sayısız can almış olmasına rağmen, hem savaşa hem yaptığı işe inancı kalmamış, bu yüzden ağzını çok az açan, bazı yakınları savaş karşıtı konuşunca sadece düşünen, temel olarak cephedeki arkadaşlarını kurtarmak dışında bir fikre bulaşmayan bir adam var, filmi buradan okumak gerekir bir de, bunun dışında, 6 dalda Oscar adayı, gerilim dozu sağlam vuruşma sahneleri içeren, kum fırtınası altında olduğu gibi yönetmenlik açısından zor ama gösterişli çekimler içeren, Bradley Cooper’ın çok iyi oynadığı, kurgu ve ses çalışmaları çok etkileyici, heyecanlı bir film..

Imitation Game

Yapay Oyun

İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordusunun şifreli haberleşme kodlarını içeren Enigma cihazını çözen matematik dehası Alan Turing ve arkadaşları, Nazileri durdurma becerisiyle, dünyanın kaderini değiştirme başarısıyla, bu savaşta çok hayati bir rol oynarlar.

Andrew Hodges’ın kitabından yola çıkarak Graham Moore’un yazdığı senaryodan Morten Tyldum’un yönettiği filmde Benedict Cumberbatch, Keira Knightley, Matthew Goode, Mark Strong, Charles Dance, Allen Leech, Rory Kinnear ve Tuppence Middleton oynuyor.
 

Bu film, bir şifrenin çözülüş hikayesine değinirken, aslında Alan Turing’in şaşırtıcı hikayesini, İngiliz devleti tarafından açıkça kullanılan ama aynı devlet tarafından mahvedilen bir insanı gösteriyor, onun tarihsel açıdan arkadaşlarıyla birlikte ikinci dünya savaşının birkaç yıl erken bitmesine yol açışlarını anlatırken, kendisinin çocukluğundan gençliğine kişisel düzeyde, az ve öz konuşması, zengin ama yalın dünyası, gizli yaşadıkları yüzünden en yakınlarına bile kapalı kalmasına değiniyor, senaryosu dışında müziğinden kurgusuna, yönetiminden oyuncularına gayet düzgün ve aksaksız işliyor film, başroldeki Benedict Cumberbatch ve tüm kadro çok iyi oynuyor, özellikle Keira Knightley için ayrıca bir not düşmeli, çok başarılı, film sekiz dalda aday olduğu Oscar’da ne yapar bilinmez, ama görülmeyi hak ediyor.